CHP’de neler olup bittiği önemli, çünkü Türkiye’nin normalleşmesi için önce CHP’nin normalleşmesi gerekiyor.
Yıllardır gördük; demokratik yarışta ‘seçim kazanamayan parti’ haline gelen CHP, iktidarı demokrasi dışı yollardan arayarak Türkiye’yi geriyor. Orduyu kışkırtarak ve yargıyı kullanarak rakiplerini alt etmeye çalışırken demokrasiyi de zedeliyor. Demokrasinin güçlenmesi, CHP’yi yönetenlerin ve tabanın iktidar olmak için demokrasiye inanmalarından geçiyor.
Demokrasiden umudu kesen bir CHP, Türkiye demokrasisi için en büyük sorundur. Son zamanlarda ‘yeni CHP’ sözlerinden heyecanlanmamızın nedeni bu. Artık AK Parti’yi sandıkta yenmeyi deneyeceğe benziyor ve buna inanıyor ve de çalışıyor. Şimdilerde tartışılan BDP-CHP ittifakı da bu bağlamda anlamlı. İttifak arayışları bununla da kalmaz, anayasa referandumunda olduğu gibi bütün AK Parti karşıtı siyasal hareketlerin CHP’de toplanmasına kadar gidebilir. Önümüzdeki seçimlerde artık AK Parti’den ‘kurtulmak’ için son bir güçbirliği deneneceği kuşkusuz. Demokrasi adına bunda bir sıkıntı yok. Başarılı olur mu? O tartışılır; ama bu siyasal stratejinin meşruluğu tartışılamaz.
İktidarı sandıkta devirmeye çalışan ‘normal’ bir siyasi parti kimliğine kavuşan CHP, Türkiye’nin normalleşmesine ve demokratikleşmesine iktidara gelmese bile ciddi katkı sunmuş olur.
Bu ne kadar mümkün? Dönüşüm için CHP’de üç büyük engel olduğunu hep söyledim: teşkilat, ideoloji, taban. Önder Sav operasyonuyla teşkilat dönüşüme uygun hale getiriliyor. Kemalizm gömleğini çıkarmak ve ulusalcı-laikçi tabanı dönüşüme razı etmek ise kolay görülmüyor. Sol/sosyal demokrasi söylemi Kemalizm’i yumuşatabilir, ama açık bir reddi miras olmadan sol düşünce için partide yer açılacağını sanmıyorum.
Kılıçdaroğlu’nun en büyük sorunu ise militerleştirilmiş, ajite edilmiş, korkutulmuş ulusalcı tabanı. ‘Yeni CHP’ derken, başörtüsü, Kürt sorunu gibi konularda tereddütlü açıklamalarda bulunurken bu tabanı da kaybetme korkusu taşıdığı şüphesiz. Haksız da sayılmaz, ancak ‘tabanı tutma’ adına Kılıçdaroğlu’nun büyük sıkıntı çekeceğini sanmıyorum, en azından gelecek seçimlere kadar.
CHP’lilere tuhaf gelecek belki ama Kılıçdaroğlu’nun en büyük avantajlarından birisi Ergenekon davası. Bu davadan yargılanan ‘ulusalcı-laikçi’ isimlerin CHP tabanına çengel atacak, tahrik edecek imkânları yok. Birçoğu tutuklu ve propaganda mekanizmaları ellerinden alınmış durumda. Dahası bu davanın iki önemli sanığı Tuncay Özkan ve Doğu Perinçek’in tutuklu yargılanıyor olması Kılıçdaroğlu için büyük şans. Yeni yönetimin CHP’yi laiklik ekseninde siyaset yapan ulusalcı bir parti olmaktan çıkarma girişimlerine tepki gösterenlerin ulusalcı-laikçi kanatta peşine düşecekleri ne siyasi bir figür ne de oy verecekleri bir başka parti var. Dolayısıyla Ergenekon davası CHP’nin dönüşümünü kolaylaştıran, tabandaki kopuşları engelleyen bir işlevi görüyor.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi dönüştürmek konusunda ikinci büyük avantajı ise ‘Alevi kimliği’. CHP tabanının önemli bir kısmını oluşturuyor Aleviler. Kılıçdaroğlu’nun ‘laiklik tehlikede değil’ sözüne en çok kızanlar onlar. CHP’nin laiklik hassasiyetini kaybetmesinden ciddi endişe duyuyorlar. Ancak bu kesimlerin Kılıçdaroğlu’nu gelecek seçimlerde AK Parti karşısında yalnız bırakmaları söz konusu bile değil. Yıllardır CHP’ye oy vermelerine rağmen, partideki ‘Çerkez’ yapılanması tarafından dışlandıklarından yakınan Alevilerin bugün kendi kimliklerini paylaşan bir kişinin genel başkanlık koltuğunda oturduğu CHP’yi terk etmeleri pek ihtimal dâhilinde görülmüyor. Bu durum Kılıçdaroğlu’nun taban konusundaki kaygılarını hafifletir, elini güçlendirir.
Kılıçdaroğlu’nun yerinde hâlâ Baykal olsaydı ve bu tür ‘dönüşüm’ hamlelerine kalkışsaydı partiden kopacak ilk kesim Aleviler olurdu. Bugün Kılıçdaroğlu’nun, kendi kimliğiyle bu kitleleri CHP’de demirlemiş olması ciddi bir rahatlıktır ‘dönüşüm’ yanlıları için, çünkü bu CHP’yi dönüştürmek ancak böyle bir kimlik taşıyan liderle mümkün.