“Adalet-siyaset” ilişkilerinin olumsuz sonuçları, geriye dönüp baktığımızda, açık seçik ortaya çıkıyor.
Yapılan yanlışlar, sergilenen ihmaller…
Problemin ana kaynağı, hâkim ve savcı sayısının yetersiz kalması. “Hizbullahçılar neden salıverildi?” diyoruz ama burada sorun, tutukluluk süresinin kısa olması değil, 10 yılda hâlâ hükmün kesinleşmemesi. Mevcut 14 bin 697 hâkim ve savcı kadrosundan 3 bin 796’sı boş.
Neden hükümet, bu kadroları boş tuttu? Bir ihmal mi, yoksa bir kasıt mı söz konusu? Önce buradan başlayalım.
2006 yılına kadar, Danıştay, hâkim ve savcı adaylarının sınavının Adalet Bakanlığı tarafından yapılmasının mevzuata uygun olduğuna dair karar veriyordu. (Çünkü 1934’ten beri adaylar bu şekilde belirleniyordu) YARSAV, 17 Ekim 2006’da sınavın iptali için Danıştay’a dava açtı. 13 Kasım 2006’da, Danıştay 12. Dairesi, hâkim ve savcı adayı alımını düzenleyen yönetmeliğin durdurulması kararını verdi.
Bu noktada, Danıştay’ın görüşünü değiştirmesinin sebebini aramalıyız. O zaman akla, gazeteci Mustafa Balbay’ın günlükleri geliyor. Balbay, 11 Mayıs 2005’te Sezer’le yapılan bir görüşmenin notunu düşmüş: “Ben o hâkimlerin seçimini öyle yaptırtmam. Mutlaka, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun mülakat yapması gerekiyor.”
Sezer’in bu ideolojik yaklaşımı, Yüksek Yargı tarafından paylaşılıyordu. Bu yüzden, hükümetin, Danıştay’ın istediği doğrultuda düzenlemeler yapmasına rağmen, engeller bir türlü kalkmadı.
Bu gelişmelerin satır başlarını hatırlayalım:
İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, “Mevzuat anayasaya aykırı” diye, Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu; mahkeme, “Hâkim ve savcı adaylarının sınavının Adalet Bakanlığı tarafından yapılmasına ilişkin yasa, anayasaya uygundur” dedi. (7.Şubat 2007) İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, bu defa, kanun anayasaya uygun olsa bile, mülakat sübjektif gerekçesiyle yürütmeyi durdurdu.
Adalet Bakanlığı, mevzuatta önemli değişiklikler yaptı: İmtihanda, mülakatın ağırlığını %30’a düşürdü.
Mülakat heyetine bir Yargıtay, bir de Danıştay’dan üye girdi. Evvelce, yazılıda 70 puanı geçen bütün adaylar mülakata katılırken, mülakata hak kazanan aday sayısı, bir kat fazlasıyla sınırlandı. Mülakatta uygulanacak kriterler açıklığa kavuşturuldu: “Muhakeme gücü; konuyu kavrayıp, özetleme ve ifade yeteneği; fiziki görünümü¸çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı.” Artık, mülakatta sorular bu çerçeveye göre soruluyor; üyelerin verdiği notların ortalaması alınarak tutanağa kaydediliyor. Yazılı sınav %70, mülakat %30 ağırlık taşıyor.
Bu yeni düzenlemeden sonra İdari Yargı ya da Yarsav tatmin oldu mu? Ne gezer! Bu defa da Yarsav, ÖSYM’nin yazılı sınavı değerlendirme yöntemine (halen ÖSS ve KPSS’de uygulanan standart sapma yöntemine) karşı çıktı. Danıştay 12. Dairesi, Yarsav’ın başvurusu üzerine, yürütmeyi durdurma kararı verdi (4 Mart 2008) ÖSYM, yazılı sınav değerlendirme yöntemini değiştirdi
Sorun bitmedi; bu defa “kamera” bahanesi bulundu. Danıştay 12. Dairesi, bir adayın açtığı davada, -mülakatta kamera olmadığı için- ona hak verdi ve başarısız sayılma işlemini iptal etti. (11 Şubat 2009) Adalet Bakanlığı, kamera uygulamasına karşı, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’na müracaat etti.
Yürütmenin durdurulması istemi iki yıldır görüşülemiyor.
Bakanlık, 2010 yılının Nisan ayında, 300 kişilik hâkim ve savcı alımı için son bir hamle yaptı. ( İdari Dava Daireleri’ne başvurusu iki yıldır sonuca bağlanmadığı için gene kamera kullanılmadı) Kaybeden bir adayın müracaatı üzerine, Danıştay, sadece o kişi değil, 300 kişi hakkında da yürütmenin durdurulması kararını verdi.
Bu bilgiler ışığında, ihmal mi var, engel mi sorusunun cevabını, sizlere bırakıyorum.
Sabah, 11.01.2011