Piyasa kelimesini de pazar yeri ziyaretlerini de çok severim. Piyasa kavramı bana daima serbestliği, çeşitliliği, gönüllülüğü ve zenginliği hatırlatır. Ancak, piyasa kavramından özellikle önüne serbest kelimesi de konulduğunda hiç hazzetmeyenler, benim onu sevdiğimden daha çok ondan nefret edenler olduğunu biliyorum.
Piyasadan nefret edenler arasında her renkten ve meşrepten insan var. Benim en çok dikkatimi ve ilgimi çekenlerden biri, muvafık medyadan, adı lâzım değil, bir köşe yazarı. Eline geçen her fırsatta veya şahsen fırsat yaratarak piyasayı şeytan gibi görüp lânetleyen ve neredeyse her sorunun ve kötülüğün altında yatan bir özne gibi takdim eden yazılar kaleme alıyor. Sol kanatta ve muhalif medyada da piyasaya gece gündüz sövenler mevcut. Hülasa memleketimizdeki bazı sağ kanat sakinlerine göre de sol kanat sakinlerine göre de piyasa berbat bir şey. Sola göre piyasa emperyalizmle özdeş veya emperyalizmin aracı (eşitsizlikçi, sömürücü, fakirlik yaratıcı) kapitalist bir kurum. Sağa göre ise Batılı güçlerin Truva atı, adâlettten uzak ve hem gayri millî olan hem yerel olmayan bir model.
Piyasa deyince ortalama devletçi aydının aklına iki şey geliyor. İrade sahibi, yapıp eden bir özne ve acımasız bir rekabet.
Piyasaya bir özne muamelesi yapanlara göre piyasa bir şahıs, bir şirket veya bir devlet gibi, düşünüp karar alan, hareket eden ve yapıp eden bir özne. “Piyasaya teslim olmama”, “piyasaya pabuç bırakmama” türünden sözler bu anlayışı çok iyi yansıtıyor. Rekabeti öne çıkaran yaklaşım için ise piyasa demek sadece acımasız, kıran kırana, güçlünün zayıfı acımasızca ezdiği bir yarış ortamı. Bu rekabet dayanışmanın tersine bir tür sürekli çatışma. Bu yüzden piyasa insanları işbirliğinden, dayanışmadan uzaklaştırmakta. Onları birbirinin hasmı haline getirmekte.
Bu bakışların her ikisinde de yanlışlar doğrulardan fazla.
Her şeyden önce, ismi piyasa olan bir özne, bir aktör yok. Piyasa eni boyu, kilosu, teni ve duygu ve düşünceleri olan bir beşerî özne değil. Keza firma veya bir devlet de değil. Piyasa biziz, hepimiziz, biz piyasayız. Üretici ve tüketici olarak her insan, özellikleri ve değerleri ne olursa olsun, piyasanın bir parçası. Piyasa statik değil dinamik. Sabit değil akışkan. Bir aktör olmadığı için piyasayı özgül bir şey için suçlamak bunu yapana psikolojik tatmin sağlamaktan öteye geçemeyecek olan bir anlamsızlık. Piyasayı överken de övülmesi gereken şey piyasadaki herhangi bir aktör değil piyasanın varlığı ve piyasadaki insan davranışlarına ve işlemlerine izin veren ortamdır.
Piyasa deyince akla rekabetin gelmesinde kendi başına çok büyük bir yanlışlık yok, elbette rekabetin ve sonuçlarının iyi anlaşılması şartıyla. Piyasa genel olarak rekabetin olduğu bir vasattır. Rekabet özgürlüğün, serbestliğin ve özel mülkiyetin bir sonucu olarak doğar. Rekabet varsa tercih ve davranış özgürlüğü de vardır. Rekabet aynı malı-hizmeti üretmek ve satmak isteyenler arasında ve aynı malı-hizmeti satın almak isteyenler arasında vuku bulur. Böylece mal ve hizmetlerin vasıfları (fiyat, dayanıklılık, kullanışlılık, tatmin edicilik vs.) yükselir. Ancak, piyasa deyince akla sadece rekabetin gelmesi meseleyi çok eksik anlamak olur. Piyasa aynı zamanda dayanışmadır, hatta en gelişkin, en yaygın, en etkin ve en faydalı dayanışma ağıdır. Bir insan aklını kavrayamayacağı ve sırf akla dayanarak yaratılamayacak kadar karmaşık ve faydalı bir vasattır.
Dayanışma zora dayalı veya gönüllü olabilir. Kısmen zora dayalı kısmen gönüllü dayanışma da mümkün. Meselâ aile için dayanışma bazı zamanlarda bu nitelikte. Zora dayalı dayanışmada bir merkez (otorite) dayanışın der, daha doğrusu dayanışmamızı sağlayacağına inandığı bir mekanizma kurar ve hepimizi bu mekanizmanın parçası yapar. Bu dayanışmada (elbette, eğer gerçekleşirse) çeşitlilik ortadan kalkar. Herkes aynı şeyi ister, ona aynı değeri verir ve onun için çalışır. Piyasadaki dayanışma çok farklıdır. Bir defa piyasada dayanışma için aktörlerin ayrı ayrı şeyleri istemesi ve istenen aynı şeylere aynı değeri vermemesi gerekir. Bir cep telefonu satın almak isteyen kişi cep telefonuna cüzdanındaki paradan, telefonu satan kişi ise alan kişinin cebindeki paraya, tezgâhındaki cep telefonundan daha fazla değer veriyor demektir. Herkes aynı şeyi isterse veya herkes aynı şeye aynı değeri verirse alış veriş olmaz. Serbest piyasa düzeninde insanlar kendi farklı amaçları (hadi utanmadan söyleyelim, kendi çıkarları) için ticarî işlemlere girerler. Cep telefonu alan kişi iletişim, eğlence veya işte kullanacağı telefonu, satıcıdan, meselâ tatile gitmek için kullanacağı parayı vererek almaktadır. Herkes kendi amacı peşinde koşmakta, herkes böylece ticaret ortağının amacının gerçekleşmesine katkıda bulunmaktadır.
Bütün ticarî işlemler bu özelliğe sahiptir. Çarşıda, pazarda gördüğümüz kalabalıklardaki insanlar kendi amaçlarının peşinden koşarak başkalarının amaçlarının gerçeklemesine katkıda bulunmaktadır. Bu muazzam bir dayanışma ağıdır. Hiçbir gönüllü dayanışma ağı böylesine geniş, kapsamlı ve çeşitli olamaz. Gönüllü dayanışmalarda hem mal, alan ve katılan insan sayısı hem de insanların etnik, sosyal, dinî, ideolojik, kültürel özelliklerinin çeşitliliği çok sınırlıdır. Gönüllü dayanışmalarda insanlar arasında ayrımcılık yapılabilir (mutlaka yapılır) ama piyasa dayanışması ayrımcılık yapmaz, aksine ayrımcılıkları ortadan kaldırır. İnsanları birbirinden uzaklaştırmaz, birbirine yaklaştırır.
Bir dayanışma ağı olarak piyasa, kriz zamanlarında da olağan zamanlarda olduğu gibi etkili ve fonksiyoneldir. Bu yüzden Türk devleti dâhil devletlerin şu veya bu sebeple bu dayanışma ağını (veya ağlarını) parçalaması, işleyemez hâle getirmesi vahim bir hata olur ve çok ağır maliyetler ortaya çıkartır.