Bu askerlerin kırdığı ceviz kırkı aştı. Şimdi de okulları, öğretmenleri ve öğrencileri fişledikleri ortaya çıktı. Fişlemeyi yapanlar da milli güvenlik dersine giren ‘asker öğretmenler’. Halkın askerleri mi bunlar, Truva atı mı okullarımıza sızan?
Öğrencileri hakkında bilgi toplayan, onların nasıl giyindiğini, ne okuduğunu, neye inandığını başkalarına ispiyonlayan bir ‘öğretmen’ düşünemiyorum. Bu ‘iş’i yapanlar açıkça öğretmenlik mesleğini ‘kirletmişlerdir’. Sorunun temelinde, yine, TSK’nın üzerine vazife olmayan işleri yapma merakı var. İşini, ‘dışarıdan gelebilecek saldırılara’ karşı hazırlık yapmak olarak tanımlayacağına, hep kendi halkına karşı ‘hazırlıklar’ peşinde olan bir ordu var karşımızda.
Yoksa neden okullarda istihbarat çalışması yapsın? Öğrencileri namaz kılıyor, oruç tutuyor, solcu, şu veya bu gazeteyi okuyor diye fişlesin? Ne yapacaklar bu bilgileri sonra? Çocukları ‘ıslahevleri’ne mi kapatacaklar, üniversitelere mi sokmayacaklar, ilerde bir iş edinmelerini mi engelleyecekler? Öğrencilerin kıyafetinden, inancından, düşüncesinden onlara ne?
Kendi halkını, çocuklarını fişleyen bir ordu… Nasıl bir ordu bu, işgal ordusu mu?
Taraf’ın haberine göre 1998-2008 yılları arasında milli güvenlik derslerine giren muvazzaf ve emekli subay öğretmenler, Genelkurmay’ın emriyle öğretmen ve öğrencileri, ‘solcu’, ‘türbanlı’, ‘namaz kılıyor’, ‘sol görüşlü’ ve ‘bölücü’ olarak fişlemişler. Asker öğretmenler, rapor haline getirdikleri fişlemeleri ‘bağlı oldukları’ istihbarat birimlerine sunuyorlarmış. Kimlerin Zaman, Yeni Şafak, Vakit ve Türkiye gazeteleri okudukları da tespit ediliyormuş. Bir milyon tiraja yaklaşan Zaman, ‘fişçiler’in işlerini de zorlaştırıyor doğrusu!
Bilinen yaklaşık 40 okulda yapılmış bu fişlemeler… Öyle rastgele de değil, son derece sistematik. İşin standart bir formunu da üretmişler; “Milli Güvenlik Bilgisi Dersi Öğretmenleri İçin Kontrol Formu”. Formda öğrencilerin başörtüsü, namazı, okudukları gazeteler, dergiler, kitaplar, gittikleri dershaneler kayıt altına alınıyormuş. ‘Ordu Komutanlığı’ düzeyinde toplantılar yapmışlar ‘asker öğretmenler’le durumu değerlendirmek üzere.
Çocuklarımızı ‘dikizleyen’ bu kişileri okullardan bir an önce çıkarın. Bunu yapacak cesaretiniz ve ufkunuz yoksa da okulları Genelkurmay Başkanlığı’nın psikolojik operasyonlar birimine bağlayın gitsin.
Bunlara, ‘Elinizi öğrencilerin ve öğretmenlerin üzerinden çekin’ demenin hiçbir faydası yok. Onlar bildikleri yolda yürümek isteyeceklerdir. Bu işe dur demesi gereken Milli Eğitim Bakanlığı… Kurtarın çocukları ispiyoncuların elinden, kaldırın ülkenin ‘militarist’ geçmişinden kalan şu ucube dersi. Fişçi asker öğretmenler de kendilerine başka iş arasınlar.
Şu soruları sormadan olmaz; okullarda neden hâlâ milli güvenlik dersi okutulmaktadır? Ve üstelik bu ders neden asker kişilerce verilmektedir?
Bu ülkenin okulları ‘militarizmin arka bahçesi’ olmaktan acilen çıkartılmalı. Bir yandan anayasayı değiştirmeye çalış, demokratik açılım yap, ama öte yandan da sokakta ona buna yumruk atan adamları yetiştiren ‘militarizm’i okullarda besleyip büyütmeye devam et… Bu, olmaz.
Türkiye’yi hâlâ Enver Hoca’nın Arnavutluk’u sananlar var. Onlara kalsa memleketi baştan sona sığınaklarla donatır, milletin tümüne de üniforma giydirirler. Dünyada tek bir örneği kaldı ‘milli güvenlik devleti’ anlayışının. O da Kuzey Kore… Arnavutluk çoktan dönüştü, Çin bile aştı Mao’yu.
Bizde de hükmü kalmadı ‘milli güvenlik devleti’nin. Korkularla ‘hiyerarşik ve disiplinli bir toplum’ yaratmak ne mümkün! Ama bu ‘eski Türkiye’nin anakronikleşmiş ve fakat hâlâ yürürlükte olan uygulamalarına da artık bir son vermeli. Sınıfa ‘dikkat!’le giren, üniformasıyla ‘ders’ anlatıp ‘hangi’ otoriteye itaat etmek gerektiğini öğrencilerin bilinçaltlarına kazıyan, yetmedi çocuklarımızı fişleyen ‘sözde öğretmenler’e ihtiyacımız yok.
Faşizmden kalan bu ilkel ‘eğitim’ pratiğine son vermeden militarizmin kaynaklarını kurutamayacağımız gibi, fişlenmekten de kurtulamayız.
Zaman, 23.04.2010