İki gündür, Doğan grubuna biçilen astronomik vergi cezası üzerine yazılan yazıları okuyorum.Ben de birçok yorumcu gibi, vergi uzmanı olmadığımı belirterek başlayayım; ama hemen ekleyeyim: Tarafsızlığına güvendiğim birçok kişi, bu konuda ayrımcılık yapıldığını, hisse devri işlemlerinde yapılan usulsüzlüğün oldukça yaygın olduğunu ama üstüne gidilmediğini söylüyor.
Yasa maddeleri kara kaplı hukuk kitapları içinde gizlenmiş tuzaklar gibidir. Ne zaman işleyeceği belli olmaz. Yıllar yılı orada saklı durur, sonra günün birinde bir bakarsınız birini bacağından kapıvermiş. Şehirdeki binaların yüzde 70’i kaçaktır ama bir gün belediye yıkım ekipleri aşka gelip dozerlerle bir okulu yerle bir ediverirler.
Herkes vergi kaçırır; sadece bazen “şanssız” birileri yakalanır.
Dönen yolsuzlukları herkes bilir. Ama kimse işleme sokmaz. Yolsuzluk dosyaları günü geldiğinde şantaj aracı olarak kullanılmak üzere sümen altlarında saklanır. O gün geldiğinde, bir “ahlaksız müteahhit” karşımıza çıkarılır ve bizden linç etmemiz istenir.
Herkes bu işlerin böyle yürüdüğünü bilir.
O yüzden de kuralların ender olarak uygulandığı o anlarda “enselenen”lere herkes kurban gözüyle bakar.
Ne yazık ki böyle bir ülkede yaşıyoruz.
Böyle bir ülkede yaşadığımız içindir ki, Doğan Grubu’na kesilen cezanın anlamını hepimiz gayet iyi anlıyoruz.
Öyle bir vergi ki şirketin değerinden yüksek.
Öyle bir vergi ki vergilendirdiği şirketi batırıyor.
Burada bir sakatlık olduğunu görmek için vergi uzmanı olmaya ihtiyaç var mı?
***
Grup dışından yapılan yorumlarda çoğunlukla Doğan grubunun günahları sayıp dökülüyor. 28 Şubat’tan bu yana izlenen korkunç yayın çizgisi, darbecilere sunulan servis, Ergenekon davasını başlamadan boğmak için girişilen sonsuz çabalar, manipülasyon denemeleri, askeri vesayete açık çek…
Son iki gündür günahlar arasında sayılan ve en fazla beğeni toplayan -anlaşılan vicdanları en iyi rahatlatan- örnek ise Aydın Doğan ve arkadaşlarının Sabah Gazetesi’ne el konuluşunu şampanya patlatarak kutlaması olayı.
Böyle bir “etme bulma dünyası” açıklamasından “adalet” çıkarmaya çalışmak çok garip doğrusu…
Otuz yıldır basının içindeyim, birçok gazete değiştirdim. Gazete yönetimlerinin, özellikle de etkili olanlarının, hiçbir manşeti sadece içindeki haber değeri yüzünden atmadığını, bütün büyük haberlerin ardında binbir türlü hesap-kitap, kurumsal çıkar, manipülasyon amacı olduğunu yaşayarak öğrendim.
Yani eğer işlenen günahların hesabı böyle vergi cezalarıyla verilecek olsa, ortada medya diye bir şey pek kalmazdı doğrusu.
Kaldı ki, hangi demokrasi, hangi hukuk devleti tarifinde sadece “kusursuz” yurttaşların hak ve özgürlüklerinin kutsal olduğu yazar?
***
Denilebilir ki, evet, şimdiye kadar hisse devri usulü konusunda gevşeklik gösterilmiş olabilir ama yanlışın neresinden dönülse kârdır, biz buraya bir çizgi çiziyoruz. Bundan böyle hisse devirlerinde kimseye müsamaha etmeyeceğiz.
O zaman da yeni bir başlangıç için başlanan yer yanlıştır.
Eğer siz şu ana kadar göz yumduğunuz bir usulsüzlüğe bundan sonra göz yummayacaksanız, işe en ateşli muhalefeti yürüten yayın grubundan başlamazsınız.
Eğer başlarsanız, kimse sizin niyetinizin “yeni bir başlangıç” yapmak olduğuna inanmaz. Sadece ve sadece muhalefeti boğmaya çalışan bir iktidar durumuna düşersiniz.
Hele hele, daha kısa süre önce hükümetin başbakanı bu gruba karşı resmen savaş açmış, boykot çağrıları yapmışsa, bu olayın birkaç Maliye bürokratının başının altından çıktığına hiç kimseyi inandıramazsınız.
Sonuçta, ister istemez “intikam ateşiyle yanan” ve bu ateşin şiddetiyle hür basını susturmaya çalışan bir başbakan resmi çıkar ortaya.
Bugün, 11.09.2009