AK Parti iktidarını ‘sivil darbe’ olarak niteleyip ‘askerî darbe’ ile karşılaştırmak abes. Abes olduğu kadar demokrasi, milli irade ve hür seçimlere tahammülsüzlük örneği.
‘Yönetim hakkı’nın Kemalist bürokratik kadrolardan halkın temsilcilerine geçmesini, bunun kurumsallaşmaya başlamasını, geri döndürülemez hale gelmesini bir türlü kabul edemiyorlar. Bundan tam 60 yıl önce Demokrat Parti’nin ilk serbest seçimlerde iktidarı CHP’den almasına da ‘karşı devrim’ demişlerdi.
Zaten demokrasi ‘karşı devrim’dir onlar için, ‘sivil darbe’dir, çünkü kurulmuş iktidarın, imtiyazların halka geçmesini mümkün kılar. Dolayısıyla halk için de demokrasiden daha büyük bir ‘manivela’ yoktur tepelerine binmiş otoriter bürokratlar ile müptezel sivil uzantılarından kurtulmak için.
Korkulan olmuş, tam ‘adam edilmeden’, CHP’nin itaat ideolojisiyle ‘aydınlatılmadan’ önüne sandık konulan halk ‘sivil darbe’ yapmıştır 60 yıl önce. Hâlâ yedikleri o ilk darbeden belini doğrultamayanlar seslerini yine yükseltiyorlar. Sivil darbe varmış, tek parti yönetimine gidiyormuşuz… Asıl olan ise başka; Türkiye, devletin genetik kodlarına yerleştirilen ‘otoriter tek parti zihniyetinden ve ideolojisi’nden çıkıyor.
Sorun bu, çünkü dönüştürülen, CHP’nin Kemalist devleti. 1930’larda CHP ile ‘birleştirilen’ devlet, şimdi CHP’nin ideolojisinden ayrıştırılıyor. 5. CHP Kurultayı’nda Başbakan Refik Saydam ne demişti? ‘CHP demek Türk devleti demektir; bu mefhumlar birbirine o kadar sıkı bir şekilde bağlıdır ki, birini diğerinden ayırmak imkânsızdır’. Yıllardır yargı ve de ordunun neden hep CHP’nin uzantısı gibi statükonun değişimine direndiğini açıklıyor bu ‘derin izdivaç’.
Son on yıldır, ‘imkânsız’ gerçekleştirilmeye çalışılıyor; devleti CHP’den ve ideolojisinden özgürleştirmek. Ne demokratik devlet anlayışına ne de toplumsal taleplere ve ihtiyaçlara cevap verme donanımına sahip olan ‘Kemalist devlet aygıtı’ evrensel demokrasi ve hukuk ilkeleriyle tanışırken, sivil müttefikleri ‘karşı devrim’, ‘sivil darbe’ çığlıkları atıyorlar.
1950’den beri otoriter devleti demokratik yöntemlerle dönüştürmeye çalışan kitlelerin temel tercihlerinden biri ‘meşruiyet’tir. Menderes ve arkadaşlarını milli iradeyi gasp eden cuntacılar asarken bile ‘meşruiyetten’ sapmadılar, isyan etmediler, ‘darbe’ düşünmediler. Onlar, bürokratik oligarşiye darbe vuracakları yeri biliyorlardı; sandık. O sandığın önlerine gelmesi için beklediler. ‘Darbe’yi hep oylarıyla vurdular. ‘Tek parti devlet aygıtı’nın uzantısı olarak gördükleri CHP’yi de bir daha seçim kazandırarak tek başına iktidar yapmadılar.
Toplumun muhafazakâr-demokrat damarı, kendilerini otoriter bürokratik devletin elinden kurtaracaklarını düşündükleri partilere verdiler oylarını. Aslında hep ‘tek bir parti’ye oy verip iktidar yaptılar. Koalisyonsuz hükümet kurmuş partilere bakınız ilk serbest seçimlerden beri: DP (1950-1960), AP (1965-1971), ANAP (1983-1992), AK Parti (2002-…).
Tabii ki farklılıklar taşımakla birlikte bütün bu partiler, ‘milli egemenlik’ mi ‘bürokrat/devlet egemenliği’ mi bloklaşmasında durdukları yer itibarıyla benzeşirler. Ortak zemin; ‘yeter, söz milletindir’ düstûrudur. Otoriter devletin bürokratik tahakkümüne karşı milli iradenin üstünlüğünü, Kemalist ideolojinin jakoben baskılarına karşı ‘toplumsal’ı veri alan ve savunan, halkın inançları ve kıyafetleriyle uğraşmak yerine refah ve özgürlük taleplerine karşılık vermeye çalışan hatta dururlar.
Bu özellikleriyle de kökleri derinlere gider; Fethi Bey’in Serbest Fırka’sı, Karabekir’in Terakkiperver Parti’si, Hüseyin Avni Beylerin İkinci Grup’u etrafında oluşan halka da benzerdir. Temelde, İttihatçı ‘tek adam’ ve ‘tek parti diktatoryası’na karşı millet hakimiyeti fikrine bağlı, çoğulcu, demokratik bir karşıgelimdir bu hareketlerin özü.
Ha, bu uzun tarihte, ‘sivil/demokrat’ geleneği zehirlemeye, bürokratik vesayetin hizmetine koşmaya çalışanlar olmadı değil. Zaten onlar yüzünden ‘demokratik devrim’ tamamlanamadı. ‘Kemalist otoriterlik’ toplumun demokratik reflekslerine rağmen kendini sürekli yeniden üretmeyi başardı. Kaba otoriter bir rejimden demokrasi içinde ‘vesayet’ modeline geçti. Şimdi ise tam demokrasi zamanı.
Zaman, 12.01.2010