Yağmasa bile gürleyen bir CHP var artık. En azından günün belli saatlerinde, ama olsun.
Oysa Ak Partililer ne kadar da alışmışlardı, kendilerine sürekli daha geri bir noktadan yapılan muhalefete. Argüman üretme gereği dahi duymuyorlardı. Karşılarında 1930’da sabitlemiş gerici Kemalist bir parti vardı.
Ama bakın, “değişti”, bakın bir “af” dedi, Ak Parti’nin insicamını bozdu.
***
Yanlış anlamayın, Doğan Medyası’nın “halkla ilişkiler” çalışmasından etkilenip, “CHP bir sabah uyandığında kendisini demokrat buldu” öyküsüne inananlardan değilim. Bunun, devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zor olduğunu biliyorum.
CHP’nin demokrat olmak için sadece liderini değiştirmesi yetmez. Tabanını ve ideolojisini değiştirmesi, üstüne bir de tarihini inkar veya reddetmesi gerekir, ki bütün bunları yaptıktan sonra o zaten CHP olmaz.
Dahası CHP’deki “operasyon”u hangi iradenin gerçekleştirdiğini bilmediğimiz için, “Yeni CHP”nin ömrünü de kestiremiyoruz.
Ama şimdiden görüyoruz ki, CHP değişmeyecek olsa da söylemi değişecek. Ve bu yeni söylem MHP’yi marjinalleştirirken Ak Parti’yi de kendisine çeki düzen vermeye zorlayacak.
Artık demokrasi çıtasını çok daha yukarı koyması gerek.
***
Çıtayı yukarı koymak, seçim öncesi ve sonrası için, yeni bir demokratikleşme programı yapıp, daha fazla zaman harcamadan uygulamak demek.
Anladık, başörtüsü kolay değil; bu konu açıldığında bizim bazı “demokrat”lar bile sancılanıp çirkinleşiyorlar, o yüzden bu konuyu seçim sonrasına bırakmaları belki anlaşılabilir; ama daha geç değil. Çünkü adalet ertelenirken ömürler mahvoluyor.
Ama daha kolay atılacak birçok adım var ki, hala atılmıyor.
“Alevi Açılımı” son derece önemli ve değerliydi ve hatta CHP’nin başına Kılıçaroğlu’nun getirilmesi belki de bu açılımın ürünüydü. Ama artık fazlası lazım; açılımın gereklerini uzatmadan hayata geçirmek lazım.
Zorunlu din dersi hala duruyor. Bunu kaldırmak niye bu o kadar zor geliyor anlamak mümkün değil. Cemevlerine hukuki statü hemen tanınmalı (Bana kalsa bir ibadethaneye ibadethane statüsü tanımak devletin ne haddine; bu statüyü insanlar tanır. Ama bugün için bunun sembolik önemi var).
“Milli eğitim” hala totaliter dönemin mantığına göre çocukları “talim” ve “terbiye” ediyor (kurulun adı bile ürkütücü). Eski Arnavutluk’taki gibi çocuklara ideoloji şırınga ediliyor, her sabah “andımız” okutuluyor. Kitaplar da ayrı dert.
Şanar Yurdatapan her hafta “Düşünce Özgürlüğü Bülteni” gönderip, ifade özgürlüğü ile ilgili haftalık “vukuatı” haber veriyor. Bu haftaki başlıklar:
KCK davasında tahliye yok; Kürtçe savunma talepleri reddedildi.
Tutuklu gazeteciler için kanun değişikliği yapılacak.
Yazar Nevin Berktaş tutuklandı.
Neşe Düzel yaptığı röportaj nedeniyle yargılanıyor.
Kürtçe tabelalara mahkemeden ret
Aynı metne farklı cezalar verildi.
Vicdani retçi Süver serbest bırakılmadı.
AB ilerleme raporunda insan hakları ihlalleri eleştirildi.
Raporda adı geçen İnan Süver hala tutuklu ve sadece vicdani retçi olduğu için şu an askeri mahkemede yargılanıyor.
Ergenekon karşıtı gazeteciler, dava ile ilgili yazıları yüzünden ciddi bir yargı baskısı altındalar. Haklarında açıkmış yüzlerce dava ve aldıkları ceza var.
İnternet yasakları devam ediyor. Mahkemenin biri Youtube’u yine kapattı. “Dışarıda gürül gürül akan bir dünya” var ama yargı Atatürk’ü korumak için kapıyı içeriden kilitleyip, bizi bu olağanüstü bilgi paylaşımından mahrum kılmaya devam ediyor.
“Evet”in gerektirdiği yasal düzenlemeler hala gerçekleşmedi.
Zorunlu askerlik hala mağduriyet kaynağı ve onu kaldırıncaya kadar bir ara çözüm olarak bedellinin mutlaka çıkarılması gerek…
Liste uzun ama benim yerim kalmadı.
***
Türkiye toplumu, referandumda statükoyu ciddi bir yenilgiye uğrattı. “Evet”, demokratikleşme ve açılım konusunda halktan korkmaya gerek olmadığını gösterdi.
Ama hükümet referandumun rüzgarını değerlendirmek için adım atmakta gecikiyor ve seçim öncesi kendisi açısından da altın değerindeki günleri heba ediyor.
Oysa Sivil Anayasayı beklerken atabileceği daha pek çok adım var ve bunların hepsi de güç değil.
Ve bilmem ne kadar farkındadır, ama artık düşük profilli demokratlık lüksü yok.
Star, 23.11.2010