Demokrasi birey için her zaman doğru sonuçları vermez
Demokrasinin tanımını nasıl yapmalıyız? En basit açıklamasıyla demokrasi halkın yönetimi midir? Yoksa halkın halk için halk tarafından yönetilmesi düşüncesine mi başvurmalıyız? İşin içerisine halk girdiğinde kavramı tanımlarken toplumsallığı da es geçemeyiz. Toplum kavramı da demokrasiyi tanımlar ve anlatır. Toplum kavramı demokrasinin en üst noktası olarak da görülebilir. Halk belirli bir ideoloji olarak sosyalizmin tekelinde yönetilebileceğinden demokrasiyi toplum ile açıklamak daha doğru da olabilir. Halkın ve daha geniş tanımıyla toplumun yönetimi olarak demokrasinin açıklanması kendi içinde bir sonucu da ifade eder. Bu iki kavramın yarı kutsal kavramlar olarak görülmesi ve nitelendirilmesi demokrasiyi bir son nokta olarak gösterir. Demokrasi her şeyi bilebilecek ve düzenleyebilecek bir aygıt olma noktasında nitelenirken kapsamı da olduğunca geniş tutulur ve yorumlanır.
Demokrasi üzerine düşünürken demokrasinin kimin için var olması gerektiğine de kafa yormak durumundayız. Burada bireyin rolü ve durumu ne olacaktır? Özgürlükler açısından bu soruya verilecek cevap son derece önemlidir. Siyasal kararların alınma mekanizması olarak gösterilen demokraside birey için kararların “demokrasi tarafından” alınıp alınmayacağı üzerine gelişen tartışmaların da birey için tehdit unsuru olabileceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada denetlenemez bir demokrasinin tehlikelerini akılda tutmak durumundayız. Tanımı itibarı ile demokrasi kendisini siyasal alanın her alanına uygularken bir totaliterizm tehlikesini içinde barındırır ve kullandığı siyasal alanı olabildiğince geniş tutar. Burada halk ve toplum en geniş ifadeleri ile yer bulurken bireyin rolü adeta kısıtlanmıştır. Bu özellikle özgürlükler açısından tehlikeler belirtir. Demokrasi kısıtlanamama üzerine geliştikçe mesele daha tehlikeli hâle gelir. Çoğulculuk içermeyecek bir çoğunlukçu demokrasinin oluşturacağı tehlikelerden bireyi ne koruyacaktır?
Westminster çoğunlukçu demokrasisi ile oydaşmacı koalisyonlar demokrasisi arasında bireyin durumu da açıklanmak ve korunmak zorundadır. Çoğunluğun önünde engel görmeden her kararı alabileceğini varsayması sosyalist bir demokrasi yaklaşımıdır. Bilindiği üzere sosyalizm hayatın her alanını kapsar ve herkes adına kararlar verir. Sosyalist veya sosyal demokrat bir demokrasi özellikle bu şekildedir. Böyle bir demokraside alınan kararların kapsadığı alan da maksimize edilmiştir. Kollektifleştirilen yaşam için kollektif bir kavram olarak demokrasi en sert şekliyle uygulanmak istenir ve çoğunlukla uygulanır. Demokrasinin önemli bir aygıtı olarak devlet siyasalı yönetmeyi kendi tekeline aldıkça birey daha da baskılanır. Reel politik içinde defalarca ortaya çıktığı gibi devletin ve demokrasinin maksimalistleşmesi demokrasinin tanımı içindedir. Demokrasi böyle bir yapıda açıkça birey için değil bireyi yok sayan sosyalistleşmiş bir siyasal yapının çıkarlarının korunmasındadır.
Çoğunluğun çıkarları ve oydaşmacılık arasında bireye demokraside adeta yer yoktur. Çoğunluk önünde herhangi bir engel görmeden her kararı alabileceğini varsayar. Oydaşmacılık bireyin tartışmaya dahi açılamayacak özgürlüklerini sürekli müzakerelerle baskı altında tutar ve müzakerelerin sonucunda bireyi kontrol etmeye yönelir. Westminster modelinde her karar birey için biraz daha tehlike içeren bir yapıda olabilir. Oydaşmacı koalisyonlarda birey için alınması gereken kararlar sistemin kitlenmesi sonucunda gerçekleşmeyebilir. Bunun yanında süreklileşen bir seçimsellik ve seçilen siyasetçilerin parlamenter yapı ile birey üzerinde uyguladıkları otoriteryen kararlar meşru olmayan sonuçlar da verebilir. Oydaşmacı koalisyon sisteminin içerdiği bir diğer tehlike de bireyin yaşamının birçok siyasal aktörün eline verilmesidir. Westminsterde bireyin kaderi dengelenmeyen bir güç olarak çoğunluğun elindeyken oydaşmacı koalisyonlarda birey için birey dışında neredeyse herkes karar verebilir noktadadır. Demokrasinin herkes için her doğruyu aynı anda gerçekleştirememesi burada kendisini açıkça gösterebilir.
Olmazsa olmazlar: Seçme, kamusallık ve yasal çerçeve
Demokraside kimin yöneteceğini doğrudan seçmeniz sizi daha özgür bir insan yapar mı? Mesele bu kadar basit olmasa gerek. Eğer özgürlüğünüz en önemli değerinizse, siyasalın içinde seçme üzerinden gelişen demokrasiye de şüpheyle bakmanız gerekir. Seçileceklerin kendilerini seçilmek için müsait kılmaları ile başlayıp seçmenlerin oy vermeleri ile tamamlanacak süreç olumsuz sonuçlar da doğurabilir. Bir kere seçmenlerin oyunu aldığı için istediği şekilde siyasalı geliştirebileceğini varsayan bir siyasetçinin, demokrasinin alanı genişledikçe, sınırlı bir alanda kalması daha zor hale gelir. Böyle bir durumda seçimin bizi getirdiği özgürlüklerle çelişme noktasıdır. Üstelik seçilenin her zaman özgürlüklerin yanında yer almasını sağlayacak mutlak bir mekanizma demokrasi içinde yoktur. Seçimlerin periyodik olarak gerçekleşmesi de bu durumu farklı kılmaz. Ne kadar çok seçim o kadar özgür bir siyasal yaşam kendi içerisinde pek anlamlı değildir.
Seçilmekle birlikte elinde gücü toplayacak olan siyasetçinin bireysel özgürlükleri tanımak istememesi de bugüne kadar görülmemiş bir durum değildir. Seçimsel demokrasi özgürlükleri görmezden geleceği gibi, özgürlükleri ortadan kaldırmak için yapısal değişiklikleri yapmaktan da geri kalmayabilir. Özellikle katı bir anayasa yapımı ile kendini gösterecek bu durum birey için son derece zor durumları beraberinde getirmiştir. Anayasa üzerinden gelişen böyle bir süreç içinde özgürlükler ile çelişen kurallar ve kanunlar bütünü bireysel alanı değil kamusallığı ön plana çıkarabilir ve bunu ortaya çıkardığı ölçüde de hukukun gücü ile yaptıklarını güvence altına alabilir. Böyle bir güvence bireyin özgürlükleri için değil, devletin ve devletçilik üzerinden yürüyecek siyasalın hâkimiyeti için ortaya konmuştur. Böylelikle genişleyen kamusal alan birey üzerinde istediği kadar denetim gerçekleştirme gücüne de kavuşur. Son derece tehlikeli olan bu durumun hukuk ile kontrol edilmesi de imkânsız olabilir.
Hukuk üzerinden bireyin özgürlüklerini seçilmişlerin devletinden ve kamusallıktan korunmasının imkânsızlığı devleti ve devletçiliği savunacak olan jüristokrasinin etkinliğini bize açıklayabilir. Yargısal yorum olarak da anlatılabilecek bir durumda hukuk yargı mensuplarının eliyle bireyin karşısında rahatlıkla konumlandırılabilir. Böyle bir siyasal durumda yargıçlar yönetimi olarak jüristokrasi seçilmişlerin de yerini alır. Katı bir anayasanın değiştirilemezliği gücünü de arkasına alan bir yargıçlar ve hukukçular yönetimi kendi çıkarını kamu tercihinin de bize anlattığı gibi savunmaktan daha azını gerçekleştirmez. Böylelikle demokrasi jüristokrasiyi oluşturabilir ve bunu olabildiğince sistemin hâkimiyeti için kullanabilir.
Böyle bir jüristokrasi demokrasinin bir alt kolu olarak da karşımıza çıkabilir. Seçilerek işbaşına gelmiş olan yönetimin atadığı yargıçlar kanunların yargısal yorumlarını ortaya koyarak ve bireyin özgürlüklerini hiçe sayarak demokrasinin sınırlarına kadar gücünü genişletebilir. Anayasal koruma da böylelikle bireyin aleyhine işleyen sürecin bir parçası olur. Söz her zaman demokrasinin elinde oldukça ve yargı ile korundukça bireyi korumayan bir yargının yasalarının gücü birey üzerinde adeta sınanır. Bu durumda karşınızda devasa gücüyle devlet durur. Her yanıyla kendisini güvence altına alan devlet radikal demokrasi olarak da adlandırabileceğimiz halde şekillenebilir. Burada radikal demokrasi özellikle kritik bir noktada. Radikal bir demokrasi ile birleşmiş olan devletçiliği savunacak bir anayasal yapı açıkça özgürlüklerin karşısında konumlanır. Bunun özellikle totaliter ideolojik yaklaşımlarda yer almasını sıklıkla görüyoruz. Demokrasinin en son noktası olarak kendilerini adlandırıyorlar ve özgürlüklerin olması gerektiğini söz konusu bile yapmıyorlar. Radikal demokrasi ile birleşen bir jüristokrasi kanunlar ve yasalar aracılığı ile sistemi birey açısından ulaşılamaz ve kontrol edilemez kılıyor. Üst başlık olarak demokrasi de böylelikle siyasal yaşamı birey için yaşanılamaz ve katlanılamaz kılıyor.
Demokrasisiz bir yaşam. Alternatif nedir?
Minarşist-liberteryen bir siyasal yapının demokrasi yerine bireyin özgürlüklerini daha iyi koruyacağını varsayabiliriz. Peki bu koruma nasıl sağlanacaktır? Öncelikle belirtmek gerekir ki minarşist-liberteryen bir siyasal içerisinde birey kendisine güvenlik sağlayabilecek hizmet sunucuları tercih edebilir. Böylelikle güvenlik sağlamakta devletin tekelini ortadan kaldırmak için opsiyon oluşturmuş olur. Evet, devletsizlik bir imkânsızlık teorisini içerir ama devletin güvenlik aygıtı olarak alternatifsiz olduğunu da düşünmemeliyiz. Özellikle devletin sağlamakta tekel olduğu iç güvenlik meselesinde. Güvenlik şirketleri burada devreye girer. Hangi özel mülkiyet alanındaysanız oradaki hukuk yapısına tâbi olursunuz ve güvenlik sağlayıcının hizmet alanına girersiniz. Bunun da maliyetini o alana girmenizle birlikte karşılamanız gerekir. Bunun yanında ne kadar özel mülk içinde olursanız özel mülkün hukuk sisteminde dış güvenlik noktasında devlet size güvenlik sağlar. Devlet tek görevi olan dış güvenlik sağlamayı size sunmak zorundadır. Minarşist-liberteryen bir yapıda sadece bunun için sizden vergi alır.
Devletin demokrasi içinde sağladığı güvenlik hizmetinden uzaklaşmak demokrasinin verebileceği zararlardan o kadar uzaklaşmak anlamına da gelir. Eğer güvenlik hizmeti devlet tekelinde olursa bu güvenlik sisteminin silahlarının size dönmesini engelleyecek başka bir güç olamaz. Devletler de güçlerini ve kapladıkları alanları arttırma noktasında istekli olduklarından silahlarını size döndürmekten çoğu zaman geri durmazlar. İster bir ülkede gelişmiş haliyle olsun ister yeni kurulmuş devletin içinde, demokrasi, gücünü arttırmak için önemli bir aygıta dönüşebilir. Demokrasiyi oluşturan kesimlerin de bireye karşı devletin silahlarını kullanmak konusunda istekli olabileceklerini varsayabiliriz. Silahlar kollektif çıkarlar adına bireye yönelmiştir ve bundan sonra da yönelebilir. Devlet ve demokrasinin birleştiği noktada bireyin güvenliği diğer siyasal sistemlerdeki kadar tehlike altındadır. Demokrasi kendi başına bir iyilikler sistemi değildir.
Demokrasi yerine bireyin özgürlüklerini ve çıkarını koruyacak bir minarşizm-liberteryenizmin konulması meseleyi kollektif temsilden bireysel temsile doğru götürür. Demokrasinin temsilcilerinin böyle bir denetim içinde tutulması gerekli ve önemlidir. Temsilin gitgide kollektifleşmesi bireyin yaşam içindeki yerinin aşınmasına da sebep olur. Temsilciler tanımadıkları veya tanımak istemedikleri bireyler adına demokrasi içinde kararlar alarak ilerlemekten rahatsızlık duymayabilirler. Her bireyi tek tek tanımak gerçekten imkânsız görünebilir ama en azından bu bireylerin çıkarlarını kollayacağını belirtmiş bir siyasetçinin varlığı demokrasinin denetlenmesi ve dengelenmesi açısından önemlidir. Dengelenemeyen bir gücün kendisini maksimize etmesinin olumsuzluklarını dünya özellikle 20.y.y.’da çoklukla yaşadı. Bütün sosyalist girişimler halk adınaydı ve halk için oluşturulmuş bu demokrasiler bireyi adeta yok saydılar ve etkisizleştirdiler. Düşünün, sosyalizm içinde hiçleştirilmiş bireylerin kendi güvenlik sağlayacılarına sahip olduğunu… Demokrasinin tüm kötülüklerinden korunurdu, bu bireyler.
Demokrasi ne kadar tartışmaya açılırsa birey o kadar demokrasinin gücünden kendi çıkarına bağımsızlaşır. Günümüzde demokrasi neredeyse kutsallaştırılmıştır ve alternatifsiz gösterilmektedir. Bu ise pek doğru sayılmaz. Demokrasi elbette herkesin yönetime katılmasını sağlamak açısından içinde olumluluklar barındırmaktadır. Ancak herkesi temsil ettiğini iddia eden bir demokrasi devletin bürokrasisini de arkasına almasıyla kendisini maksimalist bir yaklaşımla var edebilir. Demokrasi de diğer her siyasal yönetimin kimde olduğunu anlatan sistem gibi sürekli olarak birey lehine denetlenmeli ve kontrol edilmelidir. Bunun da en doğru yollarından biri demokrasiyi kutsallaştırarak demokrasiyi övmek değil aynı zamanda olabildiğince tartışmaya açmaktır. Demokrasi ne kadar tartışmaya açılırsa bireyin üzerine yüklediği yüklerden o kadar kurtulmak mümkün olur. Özelinde eğer bireyden daha değerli bir siyasal öğe yoksa bunu yapmak o kadar gereklidir. Unutmamak gerekir ki bireyin olmadığı bir siyasalda demokrasinin güzelliklerini yaşamak mümkün olmaz.
12 Mart 2019