Geçen haftaki yazımda Ak Parti-MHP ittifakının çok da güvenilir olmadığını belirtmiştim.
Ve nitekim sayın Bahçeli’nin son af çıkışı bu öngörümü doğrular nitelikte. Bahçeli her ne kadar kendi tabanında bir karşılığı olsa da toplumun önemli bir kesimi için olumlu çağrışımlara sahip olmayan isimler üzerinden bir çağrı yaptı. Öyle ki bu çağrının Ak Parti’nin sadık tabanı içinde yer alan bazı kesimleri şiddetle rahatsız edeceği ve kuşkuya düşüreceği muhakkak.
İşin içine bir de kesin kamplaşmalar içinde yer almayan ılımlı kesimleri dahil ettiğinizde bu çıkışın maliyeti umulanın da ötesine geçebilir.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; bu ülkede artık AF sözünü aklı başında hiç kimse duymak istemiyor. Çünkü aflarla güvenilir insanlar sürekli olarak enayi yerine konuyor. Vergisini zamanında ödeyenin, borcuna sadık olanın sürekli cezalandırıldığı yetmiyormuş gibi şimdi de “kader mahkumu” diyerek suçlular serbest bırakılmak isteniyor. Rahşan affını bu toplum daha unutmadı.
Devletin vatandaşlarına karşı tecavüz, tasallut, şiddet, gasp, hırsızlık vb. suçlar işlemiş tipleri AFFETME yetkisi YOKTUR-OLAMAZ. Böyle bir af ancak mağdurların onayı ile tekil olarak alınacaksa alınabilir. Yoksa bana karşı işlenen bir suçun af yetkisi devlette O-LA-MAZ.
Devlet, illa birilerini affetmek ve alicenaplığını göstermek istiyorsa kendisine karşı siyasi suç işlemiş ama vatandaşa karşı herhangi bir eylemde bulunmamış kişileri affetsin.
Vatandaşa hak vermeye gelince ağırdan alanların bu tür konularda bu denli cevval olmaları gerçekten çok hazin.
Şu açık ki 24 Haziran seçimleri bıçak sırtında sonuçlanacak. Ve muhtemelen çıkacak sonuç kazananı dahi mutlu etmeye yetmeyebilir.
Çünkü bu kez geçen seçimlere göre ülke genelinde ölçülemeyen bir memnuniyetsizlik var ve bu memnuniyetsiz kitle çok geniş bir yelpazeye dağılmış durumda.
Ve geçmişten farklı olarak konsolide halde bir arada bulunan tek taban CHP olarak görülüyor. Muhafazakar blok da milliyetçi blok da büyük bir kriz ve yarılma içinde.
Muhafazakar blok Ak Parti ile Saadet Partisi arasında bölünmüş gözükürken, Milliyetçi blok ise MHP ile İYİ Parti arasında bölünmüş durumda.
Buradaki asıl sorun ve belki de işin büyüsü bu bölünmenin boyutunun –daha önce de belirttiğim gibi- tahmin edilemezliğinde yatıyor. Kamuoyu araştırmaları da bize bu konuda yeterli ipucu ver(e)miyor. İlk defa bu seçimde insanların önemli bir kısmı sandıkta vereceği oyu açıklama konusunda ikircikli ve ketum davranmakta.
Bu ayrışmanın ne denli büyük ya da küçük olduğunu ancak 24 Haziran gecesi öğrenebileceğiz.
Bir de denklem dışına itilmiş bir HDP var. Hendek ve açılım sürecindeki büyük basiretsizliklerine rağmen HDP tabanında öyle çok büyük bir kopma beklemek hayalcilik olur. İdeolojik parti tabanları genelde rasyonel bir tavır içinde olmaz, çoğu kez parti ile eylemleri arasında ilkesel bir bağ kur(a)maz.
HDP’nin göstereceği performansın cumhurbaşkanlığından çok Meclis’teki dağılımı etkileyeceği ise çok açık.
HDP’nin alacağı sonuç her halükarda direkt Ak Parti’yi ilgilendiriyor. HDP’nin barajı geçmesi ile geçmemesi Ak Parti’nin mecliste en az 50-60 milletvekili daha fazla ya da daha az sandalye kazanması demek.
Bir de işin diğer boyutu var; Bahçeli ve MHP faktörü nedeniyle zaten muhafazakâr Kürt seçmende bir endişe hakimdi. Şimdi de başlayan af tartışması bu kesimden kopuşu tetikleyebilir. Burada önemli olan bu oyun nereye gideceği…
Erdoğan ve Ak Parti’nin Kürt açılımına dönme sinyali vermesi şu aşamada çok güç gözüküyor. Tabii ki siyasette her şey olabilir.
Biliyoruz ki siyasette bazen 1 gün 1 yıldan daha uzun olabilir.
Son nokta; Türkiye’de cumhurbaşkanının kim olacağını belirleyecek olan sınırdaki seçmenin beklentisi ise aslında çok açık: Bu kesimlerin önemli bir kısmı 2007-2012 arası döneminin özgürlükçü havasını şiddetle özlüyor ve arzuluyor.
Ve bu seçimlerin geçmişten en büyük farkı –şimdilik- ilk kez Erdoğan’ın karşısına Erdoğan’la uğraşmak yerine daha sistemli bir şekilde muhalefet eden bir siyaset yelpazesinin çıkmış olması.
Bu, bizim neredeyse 15-16 yıldır görmediğimiz bir durum.