Yaptılar, onları muhbir yaptılar. Sadece mesleğini icra etmek isteyen, iyi yetişmiş, vatansever Türk subayına başka seçenek bırakmadılar.
Silah arkadaşlarının karanlık işlere bulaşmasına, halkına tuzak kurmasına, kamuoyunu aldatmasına, böylece orduyu yıpratmasına, üniformayı itibarsızlaştırmasına seyirci kalmak istemeyen Türk subaylarını ‘muhbir’ yaptılar.
Son birkaç yıldır medyada yayınlanan, savcılıklara ulaştırılan bilgi ve belgeler büyük ölçüde ordu kaynaklı ‘ihbarlar’dan oluşuyor. TSK içinde büyük bir kesim, ‘andıç, lahika, eylem planı’ türü faaliyetlerden ‘askerlik mesleği’ adına rahatsız artık. Mesleğin, mesleğin ilkelerinin, ahlakının ayaklar altına alınması katlanılabilir bir durum değil çünkü onurlu bir subay için.
Ortalığa dökülen bilgiler, belgeler hakikaten tahammül ötesi. Yalana, yanlışa ve hatta ıslak imzalı belgede görüldüğü üzere suça kalkışan, bunları neredeyse temel meşgalesi haline getirdiği izlenimi doğan bir yapıdan meşru bir ordu olarak söz edilebilir mi?
‘Bu nasıl bir yapıdır? Kimlerle çalışır, kim için vardır? Ne işe yarar? Nasıl normal işlevine kavuşturulur?’ sorularını sormamak imkânsızdır artık. Üstelik sadece sivil-demokrat çevrelerin değil, bizzat ordu mensuplarının da sorduğu sorulardır bunlar. ‘İhbarlar’ın kaynağı işte bu sorulardır.
Siyasete, topluma, medyaya, iş âlemine müdahaleler yoluyla kendileri için iktidar, imtiyaz ve kariyer yaratanları sistem ifşa etmeye başlamıştır.
Ayrıca karargâhta bu tür yapılanmaların içinde olanların korunmaları, terfileri ve ödüllendirilmeleri de kuşkusuz rahatsızlık yaratıyor ordu içinde. Olmaz mı? Kendini askerlik mesleğine adamış, işini en iyi şekilde yapmak için çırpınan insanların yerine en derin dinlemeyi yapmış, en etkili andıcı yazmış ve yürütmüş, en kapsamlı fişlemeyi gerçekleştirmiş kişilerin ödüllendirilmeleri, terfileri büyük tepkilere neden oluyor. Sonuçta yasadışı faaliyetler, gizlenmeye çalışılan eylemler, karanlık ilişkiler kamuoyuna yansıtılıyor ‘muhbirler’ vasıtasıyla.
Aslında olan, ordu içinde bir iradenin, orduyu saran yanlış planları, eylemleri, ilişkileri deşifre ederek bir tür ‘temizlik’ yapmasıdır. Artık beklenen, bu işi ‘kurumsal’ bir temizliğe dönüştürmekte.
Maalesef şimdiye kadar hep tersi oldu; sorunu tespit edip üzerine gideceklerine içeride ‘muhbir’ aradılar hep. ‘Bilgiyi kim sızdırdı? Yanlışımızı kim açık etti? Aramızdaki ‘işbirlikçi’ kim?’ sorularına cevap aramak oldu tüm dertleri. Hatırlarsınız, en son Albay Çiçek’in ıslak imzalı belgesi ortaya çıktıktan sonra da Genelkurmay’ın yaptığı ilk açıklamada belgenin nasıl elde edildiği ve dışarı sızdırıldığının araştırılacağı yazıyordu. İnkâr et, edemiyorsan bu bilgi ve belgelerin nasıl dışarı sızdığının peşine düş!..
Artık çare yok; birileri, ellerinde tuttukları silahların sahibi olan millete hesap vermek zorunda. Aksi halde TSK’nın meşruiyeti iyice tartışılır olacak. Meşruiyet, hukuk devletine tabi olmak, sivil otoriteye itaat, işini iyi yapmak ve şeffaflıktan geçiyor. Anlayın artık; hiçbir yasadışı operasyon, ihmal, tuzak, andıç, eylem planı gizli kalmıyor, kalmayacak.
Ama sonuçta elimizde bölünmüş bir ordu mevcut; andıçlar, lahikalar ve eylem planları hazırlayanlar orduyu böldüler. Bir yanda yasadışı, askerlik dışı, etik dışı andıçları, lahikaları ve eylem planları üzerinden iktidar ve kariyer kuranlar var. Sayıları az, ama kilit yerdeler. Üst komuta kademeleriyle çalışıyorlar doğrudan.
Öte yandan da büyük ve sessiz çoğunluk; kendini askerlik mesleğine adamış, vatansever, dünyanın ve Türkiye’nin gittiği yönü kavramış, artık TSK’yı siyasal bir parti görüntüsünden çıkarmak isteyen kesimler.
Kaba hatlarıyla bu iki ‘yapı’ karşı karşıya. Birileri hazırlıyor yasadışı, askerlik dışı, etik dışı belgeleri, diğerleri de dosyalıyor ve deşifre ediyorlar.
TSK’yı adeta bir siyasi parti ve bir kara propaganda örgütü olarak kullananlar temizlenmeden ne Türkiye ne TSK normalleşebilir.
Zaman, 17.11.2009