Kamuoyunda hadım yasası taslağı hakkında farklı tartışmalar yapılmaktadır. Bazı kesimler, yasa taslağında tecavüz suçlularına karşı ceza olarak önerilen kimyasal hadım uygulamasını vahşi, ilkel ve faşizan bulduklarını söyleyerek bu öneriye karşı çıkmaktadırlar. Diğer bir kesim ise bu uygulamanın bir tedavi biçimi olduğunu ve bu uygulamanın birçok ülkede uygulandığını söylemektedir.Kısacası önerinin lehinde ve aleyhinde farklı argümanlar getirmek mümkün gözükmektedir.
Kadına karşı şiddet, insanlık tarihinde her zaman var olmuş yüz kızartıcı bir durumdur. Günümüzde bile kadın evde, işyerinde, sokakta kısacası hayatın her alanında ekonomik, duygusal, fiziksel, psikolojik ve sosyal düzeyde şiddetin her çeşidine hedef olmaktadır. Her gün gazetelerde sevgilisi, kocası yada erkek arkadaşı tarafından hunharca öldürülen kadın cinayetlerine rastlıyoruz. Bugün dünyanın her tarafında kadın, kurban olarak görüldüğünden dolayı maalesef birçok erkek, kadına şiddet uygulamayı erkek olmanın kendisine verdiği doğal hak ve imtiyaz olarak algılamaktadır.
Kadını kurban olarak gören erkek bakış açısının düzeltilmesi gerekmektedir. Kadın, erkeğin kurbanı değil, erkek gibi eşit düzeyde insan onuruna ve özgürlüğüne sahip bireydir. Kadın, erkeğe ait bir nesne değildir. Kadını kendi özel mülkü olarak gören anlayış, şiddet dahil ona karşı her türlü uygulamanın önünü açmaktadır.Kadın, erkeğin tarlası, evi, arabası hükmünde bir nesne değildir. Zihinlerimize ve ruhlarımıza şu gerçekliği tartışılmaz şekilde kazımalıyız: Kadın ve erkek, insan onuru ve özgürlüğüne sahip eşit varlıklardır. Kadın, onur ve özgürlük açısından daha alt düzeyde bir varlık olmadığı gibi, erkek de sırf erkek olduğu için daha üstün bir varlık değildir.
İnsan onuru ve özgürlüğüne kadın ve erkeğin eşit olarak sahip olduğu değeri ve düşüncesi, maalesef insanlığın dini, kültürel, sosyal, psikolojik, kurumsal geçmişine ve şu anına hakim olmamıştır. Şu yada bu şekilde onur ve özgürlük açısından kadını erkeğin daha altı gören, kadını erkeğin mülkiyeti haline getiren anlayışları meşrulaştıran kurumlara, geleneklere, inançlara ve uygulamalara her toplumda rastlamak mümkün gözükmektedir.Kadını insan onuru, özgürlüğü ve hakkı açısından daha alt gören hiçbir anlayış ve kurum, hiçbir şekilde kutsal olmadığı gibi saygın da değildir. Bilakis kadının onur, özgürlük ve hak açısından düşük görülmesi, insanlığımızın diğer parçası olan kadına karşı erkeği yabancılaştırmanın ötesinde ona karşı şiddet uygulamayı meşru gören bir fanatizmin ve barbarlığın doğmasına neden olmaktadır.
Kadına yönelik şiddet, sıradan bir şiddet değildir. Bu, kadının cinselliği üzerinde fiziksel ve psikolojik olarak iktidar kurmayı amaçlayan çok özel bir şiddet türüdür. Kadının korumasız ve zayıf varlıklar olarak telakki edilmesi, çoğu zaman erkeğin kadına şiddet uygulamasının önünü açmaktadır.Kadın, erkek gibi kendisine özgü özellikleri olan özgün ve özgür bir bireydir. Onun cinselliği dahil her türlü duygu, düşünce, giyim ve yaşam tarzı da ona özeldir. Dışarıdan bir kimsenin, kadının cinselliğini, güzelliğini, giyimini ve yaşam tarzını bahane ederek ona karşı cinsel şiddetin herhangi bir biçimini gerçekleştirmeye kalkışması, insani olmadığı gibi ahlaki ve vicdani de değildir.Kadına yönelik şiddet özellikle cinsel şiddet bir suçtur ve bu suç en caydırıcı şekilde cezalandırılmalıdır.
Tecavüz, ırza geçme ve diğer cinsel suçlar hiçbir şekilde meşru gösterilemezler yada bu suçların hafifletici sebepleri olduğu düşünülemez.Tecavüz ve ırza geçme gibi cinsel suçlar, kadının bedensel ve psikolojik bütünlüğüne karşı yapılan haydutluklardır. Kadının kılık kıyafet biçimiyle cinselliğini sergilediği ve bunun da erkeği tecavüze tahrik ve yönelttiği düşüncesi, sapkın bir yaklaşımdır.İnsanların kılık-kıyafet ve yaşam tarzlarının cinsel suçları tahrik ettiğini ve tetiklediğini iddia eden bir sav, sahip olduğumuz bütün hak ve özgürlüklere dışarıdan müdahale etmenin ve saldırmanın önünü açmaktadır. Kılık-kıyafet yoluyla kadının cinselliğini sergilemesinin cinsel suçları tahrik ettiği düşüncesi, aynı zamanda her bireyin kendisi için uygun ve iyi gördüğü yaşam tarzını seçme özgürlüğünü ortadan kaldırmakta bütün kadınlar için dışarıdan iyi, ahlaklı ve uygun görülen bir yaşam tarzının empoze edilmesini meşrulaştırmaktadır.
Kadının kılık-kıyafet seçiminin erkeği tahrik edeceği ve bununda erkeği tecavüz dahil cinsel şiddete yöneltebileceği düşüncesi, aslında kadının erkek tarafından sürekli olarak kontrol altında tutulması gerektiğinin bir başka ifadesidir. Kadının kontrol altında tutularak cinsel suçların önlenebileceği düşüncesi arkaik olduğu gibi insan onuru ve özgürlüğüyle bağdaşmamaktadır. Kadının hayatının erkek dahil dışarıdan kontrol edilmesi gerektiği saplantısından kurtulmak lazımdır. Kadın, erkek gibi kendi hayatını düzenleme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Hayatını özgürce kendisi düzenleyen ve hayatının sorumluluğunu üstlenen kadına karşı işlenen cinsel suçlar, caydırıcı bir şekilde cezalandırılmalıdır. Cinsel suçlulara karşı verilecek cezaların fiziksel açıdan caydırıcılığı kadar psikolojik ve sosyal açılardan caydırıcı olmaları esas alınmalıdır.
16.02.2011