Seçimin üzerinden 9 gün geçti.
Gerek siyasi partiler, gerekse toplumun değişik kesimleri farklı farklı yorumlar ve analizler yaptı.
Her kesimden insanla konuşma ve onları dinleme fırsatım oldu. Sosyal medyadaki yorum ve ifadeleri inceledim. TV’lerdeki tartışma programlarını takip ettim…
Ben, yorum yapmayacaktım. Lakin, her önemli seçim sonrası yorum yapmama alışık dostlardan çok ısrar geldi. “Senin fikrin nedir? Sandıktan çıkan mesaj ne anlama geliyor?”
Analizlerimi ve yorumlarımı şöyle ifade etmek isterim:
1. İstanbul Seçiminin Genel Seçim havasına büründürülmesi: İstanbul seçimi, hem iktidar hem de muhalefet tarafından Türkiye genel seçimi atmosferinde yapıldı.31 Mart öncesi beka argümanı en başat mevzu idi.23 Haziran’da gündeme getirilmedi. Bu durum sorgulamalara ve bazı seçmenlerde tercih değişikliğine yol açtı.
Cumhur ittifakının liderlerinin “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder. İstanbul, Ankara Millet İttifakına geçerse, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tartışmaya açılır…” minvalindeki konuşmaları her iki cenahta da yarışı kızıştırdı. Her iki ittifak da taraftarlarını bu argümanla motive etmeye çalıştı.
Özellikle muhalefet, 31 Mart’ta elde ettiği başarılı çıkışı, 23 Haziran’da perçinlemek istedi. Sonraki satırlarda yazacağım başka saiklerle de seçimi yüzde 9’luk gibi ciddi bir farkla kazandı.
2. Ekonomik Faktör: Son iki yıldır giderek daralan ekonomik hayat; yani mutfaktaki tencerenin daha az kaynaması; kış aylarındaki soğan, patates, biber fiyatlarındaki anormal artışlar; tanzim kuyrukları ve bunların “varlık kuyruğu” gibi lanse edilmesi; konut sektörünün durma noktasına gelmesi, bazı fabrikaların üretimi durdurması, konkordatolar, işten çıkarılmalar, enflasyonun yüzde 20’lere çıkması, işsizliğin yüzde 15’leri aşması, faizlerin yüzde yirmileri bulması, çek ve senetlerin dönmesi, zamların artması toplumda ciddi bir sorgulama ve tepkiye neden oldu. Rahmetli Demirel’in “Boş tencere iktidarı götürür…” mealindeki sözünde olduğu gibi ekonomik faktörler bazı vatandaşların tercihlerini değiştirmesine sebep olmuştur.
3. YSK kararına Tepki: 31 Mart’taki seçim sonuçlarına iktidarın yaptığı itiraz ve ileri sürdüğü gerekçeler; 6 Mayıs YSK Kararı toplumun yüzde 54’ünce haksız bulundu. Halk tepkisini sandıkta gösterdi. 13 bin oy farkını 808 bine çıkarttı.
4. İstanbul’un yeşil alanlarının rantçılıkla; kaba, çirkin betonlaşma ile tahrip edilmesi maşeri vicdanı rahatsız etti. Hatta Sayın Erdoğan dahi “yanlış yaptık, İstanbul’a ihanet ettik” demek durumunda kaldı. Özeleştiri yaptı. Fakat vatandaş, deprem toplanma alanlarının dahi konut, AVM yapılmasına çok öfkeliydi. Bunu sandığa yansıttı.
5. EYT Faktörü: (Emeklilikte yaşa takılanlar) yaklaşık 700 bin kişi emekli olduğu halde, çıkarılan yasalar gereği, yaşları dolmadığından emeklilik maaşı alamıyor ve sağlık haklarından yararlanamıyor. Aileleriyle beraber 2-3 milyon insan bu durumdan etkileniyor. Bu seçmenlerin çoğu da iktidara tepkisini oylarıyla gösterdi.
6. HDP Faktörü: Çözüm sürecinin bitmesi; Cumhur ittifakının Kürt meselesine yaklaşımı ve Ortadoğu’da gelişen yeni dengeler neticesi sert güvenlikçi politikalar uygulandı. HDP’nin eş genel başkanları dahil olmak üzere, çoğu il, ilçe yönetimi göz altına alındı. Milletvekillerinin vekilliği düşürüldü ve yargılandı. HDP’li belediyelere Kayyum atandı. Gerek HDP yönetimi gerekse tabanı iktidara ve Cumhur ittifakına tepkisini sandık yoluyla göstermek istedi. Adana, Mersin, Antalya, Ankara ve İstanbul’da aday çıkarmayarak Millet ittifakı adaylarına oy vererek seçilmelerinde başat rol oynadı.
31 Mart öncesi “ … Kürdistan isteyen defolup İrak Kürdistan’ına gitsin…” mealindeki söylem AKP’li muhafazakâr Kürt’leri de incitti. Onların bir kısmı da 23 Haziran’da İmamoğlu’na oy verdi. Böylelikle demokrasinin Kürt’ler olmadan inşa edilemeyeceği mesajı verilmek istendi…
7. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine duyulan tepki: Halkımızın hatırı sayılır bir kısmı; hem parti başkanı hem de Cumhurbaşkanı şapkasının bir kişide olmasını yadırgadı. Bu sistem Cumhuriyetin kurulduğu 1923’ten 1946’ya kadar uygulanmıştı. Ve TC parti devleti mantığıyla yönetilmişti. Demokrasiden eser yoktu.
Türkiye halkı, devletin başındaki cumhurbaşkanının, tarafsız ve adil olarak “ herkesin Cumhurbaşkanı” olmasına alışıktır. Yönetimlerle başı derde giren birey ve değişik toplum kesimleri soluğu Çankaya Köşkü’nde alırdı. Böyle bir mercinin kalkması; halkta bir sahipsizlik ve güvensizlik duygusu yarattı. Cumhurbaşkanı’nın, muhaliflere ve muhalefete yaptığı eleştirilere alışılamadı. Ak Parti tabanında da bu sistemden ciddi rahatsız olan bir kitlenin mevcut olduğunu anket şirketleri söylüyor.
Binaenaleyh, bu sistemin mağdurları ve bu sisteme alışamayan ciddi bir kitle de oyunu İmamoğlu’ndan yana kullandı.
8. KHK Mağdurlarının rolü: 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü sonrası, hem yönetimde hem de toplumda ciddi bir travma yaşandı.
İlk “korunma ve savunma refleksleri” ile yaş kuru demeden, “FETÖ’nün semtinden geçen “ birçok insan içeri tıkıldı. İşinden aşından, makamından, servetinden ve toplumsal itibarından mahrum binlerce insan ve aile ortaya çıktı.
KHK’nın diğer bir mağdur cephesi de HDP ve sosyalist cenah oldu. Her barış ve özgürlük talebi “teröre destek” gibi algılanıp, şiddetle bastırıldı. Muhalif aydınlar, gazeteciler, iş insanları gözaltına alındı.
Özensiz izansız ve tamamen korku, panik ve kendini koruma kaynaklı bu operasyonlarda çok çok dramatik olaylar yaşandı. İnsanlar açlığa, sefalete, fuhuşa, hırsızlığa, teröre, intihara yöneldi.
Mahkeme süreçlerinde suçsuz olduğu kanıtlanan bireylerin; kişilik ve toplumsal hakları iade edilmedi. Çoğu insan vebalı gibi damgalandı. İşe geri alınmadılar. Öğretim görevlilerin inşaatlarda amelelik, pazarda limon sattığına şahit olduk… Maaşı, emekliliği, sağlık güvencesi, iş imkânı kalmayan bu insanlar “ yaşayan birer cenaze”ye dönüştü.
“FETÖ Borsası “ ile “parayı bastıranın” “içeriden çıkması ya da hiç içeri girmemesi” adalet duygusuna ağır darbe indirdi. Aileleriyle beraber milyonları bulan bu mağdurlar da tepkilerini sandıkta gösterdi… KHK lıların uğradığı zülumleri dile getirenler de Fetöye, teröre destekle suçlandı. Her muhalif ses FETÖ PKK diye bastırıldı, içeri tıkıldı. Halkın elinde sadece sandık kaldı…
9. Ak Parti yenilmez imajının 31 Mart’ta yıkılması motivasyonu: 7 Haziran 2015 genel seçimi hariç, Ak Parti her seçimde iktidar olarak çıkmıştır. İzmir hariç büyük belediyeleri de genelde elinde turmuştur.31 Mart 2019’da özellikle Ankara İstanbul, Adana, Antalya, Mersin gibi önemli şehirlerin Belediye başkanlıklarının, HDP desteğiyle Millet İttifakına geçmesi muhalefette büyük sevinç ve coşku yarattı. Muhalefete hâkim olan umutsuzluk, karamsarlık ve çaresizlik duyguları; yerini sevince, umuda ve başarıya bıraktı.
İstanbul seçiminin iktidar baskısıyla yenilenmesi; muhalefeti daha da hırslandırdı. YSK’ya yapılan siyasi baskıları yanlış bulan Ak Partili, MHP’li ve diğer partilere mensup bazı seçmenler de 23 Haziran’da İmamoğlu’na destek verdi. Nitekim Ak Partinin kalesi Üsküdar, Fatih, Eyüp gibi ilçelerde bile İmamoğlu Ak Parti’nin önüne geçti.
İmamoğlu’nun mağdur olduğu inancı seçmenin çoğunda makes buldu.
10. İmamoğlu’nun kişiliği ve yürüttüğü pozitif kampanyanın başarısı: Türkiye toplumu, uzun bir süredir siyasilerin kullandığı dışlayıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı ve nefret söylemini rafa kaldırdı.
16 milyon İstanbulluyu kucaklayıcı, bütünleştirici bir dil kulandı. Barışa, sevgiye, adil bölüşüme, adalete, kardeşliğe vurgu yaptı. Şeffaf yönetimden, ehliyet liyakatten bahsetti… İptal edilen ilk Mazbatasını aldığında ve göreve başladığında, belediye meclis toplantısında Ak Parti sıralarında oturdu. “Biz ve onlar” ayırımını tedavülden kaldırdı. Cumhurbaşkanıyla uyum içerisinde çalışacağının altını çizdi. İstanbul’u partiler üstü bir anlayışla yöneteceğine toplumu ikna etti… Muhaliflerine saldırmadı. Yapacağı icraatları anlatmayı tercih etti.
Muhafazakâr camiaya sıcak mesaj ve görüntüler verdi. Namaz kılması, Cuma’ya gitmesi, Arapça Kuran’dan Yasin okuması, sık sık manevi değerlere atıfta bulunması, muhafazakar camiadaki CHP imajının tersi davranışlardı.
Seçilirse Belediye sosyal tesislerinde mevcut uygulamaların geçerli olacağı ve alkol olmayacağını deklare etmesi, kadın havuzları açacağını söylemesi Ak Parti seçmeninden de oy almasını sağladı.
Toplumun yumuşak, birleştirici ve barışçıl dile desteği yüksek oldu.
11. Cumhur İttifakının Apo Mektubu, Osman Öcalan ile TRT 6 röportajı, Neçirvan Barzani TC Ziyareti ve Kürt Meleler Kartının geri tepmesi: 31 Mart öncesi yerel seçim kampanyası Beka Meselesi ekseninde yürütüldü. Kürtlerle alâkalı negatif dilin İstanbul’u kaybettirdiğini gören Cumhur ittifakı; Sayın B. Yıldırım’ı Diyarbakır’a gönderip şöyle konuşmasına olanak tanıdı:
“Birinci Meclis’te Kürdistan mebusları vardı. Kürtlüğünüzle gurur duyun…” oysa 31 Mart öncesi “Kürdistan yoktur, İsteyen defolup Irak’ta var olan Kürdistan’a gitsin” denmişti.
Suriye’deki YPG varlığı beka meselesi olarak hep öne çıkarılmıştı. YPG’yi talimatıyla kurdurtan Abdullah Öcalan’dır.
HDP seçmenine “tarafsız” kalın dediği iddia edilen Öcalan’a ait mektup devletin AA ile kamuoyuna duyuruldu. Apo’nun kardeşi ve kırmızı listede olan Osman Öcalan TRT Kürdi de Cumhur ittifakına yarayacak söylemlerde bulundu.
Özellikle MHP kanadından ve Milliyetçi Ak Parti mensuplarından çok büyük bir reaksiyon geldi. Haklı olarak şu soruyu sordular: “hani beka meselemiz vardı? Bekamizi tehdit eden Öcalan’ın PKK’sı değil mi?
Üstelik Erdoğan ve Bahçeli’nin HDP’lilere yönelik: “neden Öcalan’ı dinlemiyorsunuz? Tarafsız kalmıyorsunuz?” eleştirileri bardağı taşıran damla oldu… Öcalan’dan bile medet umar hale gelen Cumhur ittifakının İstanbul’u “ almak” için her yola tevessül ettiği imajı seçmende güvensizlik ve öfke yarattı.
12- Ak Parti’nin kuruluş kodlarından hayli uzaklaştığı ve çok eleştirdiği ceberut devlet geleneğiyle bütünleştiği inancı: TC’nin kuruluşundaki resmî ideoloji yıllarca dindarlara, Kürt’lere, Alevilere, gayri müslimlere , solculara ve diğer muhaliflere ceza üstüne ceza kesti. Gerek FETÖ gerek PKK örgütleri bu sistemin despotizminin birer sonucuydu. ABD de bu kartları çok iyi kullandı ve kullanıyor.
Ak Parti’nin ilk yılları TC’nin vesayet kurumlarıyla mücadeleyle geçti ve ciddi demokratik özgürlükçü adımlar atıldı. Lakin tek adam rejimi ve darbe, Suriye olayları sonucu; demokrasimiz irtifa kaybetti.
Geniş halk kesimlerinden mağdurlar oluştu. Bu kesimler de İstanbul seçimini iktidara bir kırmızı kart gösterme vesilesi kıldı…
Neticede halkımız bilinçli, makul bir tercihle; makamların sandıkla, oyla değişebileceği inancımızı pekiştirdi. Demokrasimiz güç kazandı. Ülke imajımız tekrar yenilendi.
Halkımız her daim doğru karar verdiğini bir kez daha ispatladı. “Makarnaya, kömüre iradesini satmadığını gösterdi. Kendisine yapılan ithamları çürüttü. Okumuş ama halkı anlamayan kesime de iyi bir ders verdi.
Dr. Nihat Kaya