Bir iktisat tarihçisi olarak zamanımın büyük kısmını mevzuat okuyarak geçiriyorum. Başlıkta sorduğum sorunun cevabını da geçtiğimiz günlerde fark ettim. Bu sorunun cevabı oldukça şaşırtıcı. Çünkü cevap; evet. Ya da geçersiz değil demek belki daha doğrudur. Çünkü uygulamaya koyulan bir kanun ancak başka bir kanun ile uygulamadan kaldırılabilir. Yani 1940 yılında kabul edilen 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu, Resmî Gazete’deki araştırmalarıma göre uygulamadan kaldırılmamıştır.
Araştırmalarıma göre; İkinci Dünya Savaşı koşullarında Tek Parti yönetiminde uygulamaya konulan Milli Korunma Kanunu ile ilişkili 251 adet kanun 1994 yılına kadar çıkarılmıştır. Bu kanunların bazıları 3780 sayılı kanunun bazı maddelerini yürürlükten kaldırmış, bazı maddelerini tadil etmiş veya yeni maddeler eklemiştir. Fakat Resmî Gazete taramasına göre 3780 sayılı bu kanunu uygulamadan kaldıran bir kanunun çıkarılmadığı anlaşılıyor. Bu konuda dikkat çeken iki özel torba yasa var. 1988 yılında 3488 nolu kanun ile ve 2007 yılında 5637 nolu kanun ile iki defa Uygulama imkânı kalmamış bazı kanunların yürürlükten kaldırılmasına dair kanun çıkarılmıştır. Bu her iki torba yasada da artık uygulama imkânı kalmamış kanunlar listelenmiş ve yürürlükten kaldırılmıştır. İlginç olan ise her iki torba yasada da 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu yoktur. 4156 sayılı Millî Korunma Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun, 4372 sayılı Millî Korunma Kanununun Verdiği Salâhiyete Binaen İcra Vekilleri Heyeti Kararıyla Tatbik Mevkiine Konulan İaşe Teşkilâtının Kabul ve Tasdikine Dair Kanun ve 5020 sayılı Millî Korunma Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun 1988 yılındaki torba yasada kaldırılmıştır. Yani Milli Korunma Kanunu’na ek olarak çıkarılmış 250 adet kanundan sadece 3’ü 1988 yılında kaldırılmıştır. 2007’deki torba yasada ise 688 sayılı Yerli kumaştan elbise giyilmesine dair kanun bile kaldırılmışken Milli Korunma Kanunu’nun adı bile geçmemektedir. Peki, bugün hiçbir kamu uygulaması dayanağını Milli Korunma Kanunu’ndan almıyor iken hukuki olarak kaldırılmamasının ne önemi var ki? Biraz bu konuyu tartışalım.
Milli Korunma Zihniyetinin Sürekliliği
Her şeyden önce 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu, savaş ekonomisinin ve yüksek enflasyonun yaşandığı ayrıca kurumsal bir muhalefetin olmadığı koşullarda 1940 yılında uygulamaya konmuştu. 72 maddeden oluşan bu kanunun içeriğini özetlemek gerekirse hükümete; piyasada fiyatları belirleme (narh koyma), kâr haddi tespit edip uygulatma, fahiş fiyatı engelleme, özel yetkili Milli Korunma Mahkemesi kurup bu kurallara uymayanların mallarına ek koyma, para cezası ve sürgün cezası uygulama, konut kiraları üzerine fiyat denetimi koyma, bazı deniz ulaşım araçlarına el koyma, ihtiyaç hasıl olursa ticari müesseseler kurma vb. yetkileri vermektedir. Bu bahsettiğim yetkilere 2022 yılında baktığımız zaman bizlere ne kadar da tanıdık gelmektedir!
Evet. Bugün hiçbir kamu uygulaması dayanağını Milli Korunma Kanunu’na dayandırmamaktadır. Fakat Milli Korunma Kanunu ile iktisadi hayatımıza giren bazı uygulamalar başka kanunların içinde yaşamaktadır. Bugün fahiş fiyat denetimlerinin yapılması, para cezalarının uygulanması, kira denetimlerinin yapılması, tanzim satışların yapılması ve kooperatif marketlerin kurulması gibi politikalar Milli Korunma Zihniyetinin siyasi ve bürokratik mekanizmalarımızda devam ettiğini göstermektedir. İlginçtir ki bu zihniyet hep yüksek enflasyon dönemlerinde hatırlanmaktadır. Piyasada fiyat istikrarının bozulmasının sorumlusu biz değiliz diyebilmek ve suçu görünmeyen düşmana (yani piyasaya) atabilmek için bir bahane olarak öne sürülmekte ve siyasilerin kendileri dışında piyasadaki bütün aktörlerin zarar görmesine pahasına ısrarla uygulanmaktadır.
Türkiye’nin Yarım Kalan Geçiş Ekonomisi Özelliği
Aslında Milli Korunma Zihniyeti üzerindeki en temel kırılma 1980 yılında 24 Ocak Kararları ile başlamıştı. Bu kararların uygulamaya geçmesi ile piyasalar serbestleştirilmiş, sübvansiyonlar ve destekleme alımları sınırlandırılmış, özelleştirme dönemi başlamıştır. Bu kararların en önemli özelliği “kalkınma için piyasalaşmak gerekir” zihniyetinin Milli Korunma Zihniyetinin yerini almasıdır. Dolayısıyla Türkiye, 1980 itibariyle piyasa ekonomisine geçiş sürecini başlatmış, fakat üzerinden 42 yıl geçmesine rağmen bu geçiş ekonomisi sürecini tamamlayamamıştır. Devlet bankalarının finans piyasalarını manipüle etmesi, Merkez Bankası’nın bağımlılığı, fahiş fiyat ve kira denetimi uygulamaları, destekleme alımlarının politik rant için kullanılması ve daha birçok piyasalara müdahale eden uygulamalar piyasa ekonomisinden hâlâ çok uzakta olduğumuzu göstermektedir. Peki ne yapılmalıdır?
Ne yapılmalı?
Bana göre ilk yapılması gereken şey 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu’nun derhal bir kanun teklifi ile kaldırılmasıdır. Bunun kaldırılmasının pratikte bir anlamı yoktur fakat temsili anlamı büyüktür. Bunun temsili anlamı, artık Batı ile uyumlu bir kalkınma programına geçiş yapıyoruz diyebilmektir. Türkiye’nin yarım kalan serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecini tamamlamaya kararlıyız diyebilmektir. Ardından gelmesi gereken politikalar ise (1) dışa açılma, (2) serbest piyasa mekanizmasının işletilmesi, (3) KİT’lerin özelleştirilmesidir.
Önümüzdeki seçimlere hazırlanan hiçbir siyasi partinin bu vizyona sahip olmadığını üzülerek takip ediyorum. Seçimlerin sonucu ne olursa olsun iş başına gelen hükümet, bugün yaşamakta olduğumuz yüksek enflasyon durumuna karşı bir istikrar programı uygulamak zorunda kalacak. İşte o istikrar programın hazırlanış ilkeleri yukarıda saydığım üç politikadan oluşmalıdır. Milli Korunma Kanunu’ndan bu yana 82 yıl geçti. Artık aynı hataları yapmanın bir anlamı var mı?