Yusuf Şahin -Bir, iki, üç: kaç çocuk yapmak lâzım?

Günümüzdeki bütün mutlu aile tasvirleri şöyledir: Anne, baba ve iki çocuk. Çocuklardan biri kız ve biri de erkek.
Niye tek çocuk değil de meselâ iki çocuk? Veya niye üç çocuk da mutlu bir ailenin temeli olmasın? Veyahut da ailede mutluluğu sağlayan tek başına çocuk sayısı mıdır? Ailede, dede ve babaannenin olmasının ne zararı olabilir?

***

Devletler, nüfusa kayıtsız kalamıyorlar. Savaşlarda insan gücünün önemli bir yer tuttuğu dönemlerde bu daha da belirgindi. Ne kadar fazla nüfusa sahipseniz, o kadar güçlü bir ordu tesis etmeniz mümkündü. Yakın zamanlarda güçlü bir orduya sahip olmak için nüfusun önemi azalmış gözüküyor.

 

Yine eskiden, çocuk, özellikle küçük yaşlardan itibaren ekonominin bir parçasıydı, önemli bir işgücüydü. Meselâ, dört beş yaşındaki bir çocuk, inek güderek tarımsal ekonomide önemli bir işlevi yerine getiriyordu.

Ayrıca çok çocuk, aileler için yaşlandıklarında kendilerine bakacak bir sosyal güvenlik sistemi gibi de düşünülüyordu.

Bunların yerini, başka kurumlar aldı. Aldı da iyi mi oldu?

***

Kurtuluş Savaşı’ndan çıkılıp Cumhuriyet kurulunca, bazı yasalarda nüfusu teşvik edecek düzenlemelere gidildi. Meselâ, belirli bir sayıdan fazla çocuğa sahip olanlar, yol yapma konusundaki mükellefiyetlerden muaf tutulmuştu.

1960’lı yılların ortalarında durum değişti. Nüfus plânlaması, bir anlayış olarak yerleşti ve bugüne kadar da buna yönelik çalışmalar hız kesmeden devam etti.

Başbakanın konuşmalarıyla kaç çocuk sorusu, tekrar kamuoyunun gündemi girmiş durumda. Hatta çocuk sayısı üzerinden karşımızdakini “Ak Partili” olmakla veya olmamakla suçladığımız bile oluyor.

***

Meşhur liberal filozof Frédéric Bastiat, klâsikleşmiş bir makalesinde, iyi bir iktisatçı ile kötü bir iktisatçının nasıl fark edilebileceğine işaret eder. Meselâ, bir çocuk camı kırar, camı kırılan vatandaş camcıya gider ve bir cam taktırır. Camın kırılması, piyasayı hareketlendirmiştir.

Kırmak, piyasanın hareketlenmesi bakımından önemlidir. Kötü bir iktisatçı böyle bir sonuca ulaşır. (Yakın bir geçmişte, “Al ver, can ver!” tarzındaki reklâmlar, kötü iktisatçıların fikrî katkılarını yansıtan bir projeydi.)

Oysa piyasalar başka türlü de hareketlenebilir. Cam taktıran vatandaş, cama harcadığı parayı, çocuğunun eğitimine harcayarak veya çocuğuna bir ayakkabı alarak da piyasaya can verebilir.

Hükümet müdahalelerinin büyük bir kısmında, kısa vadede yararlı sonuçlar elde edildiği düşünülebilir ama uzun vadede ne olup bittiğine de bakmak gerekir.Nüfusa yapılan müdahale, bu türden bir müdahaledir ve sağlıklı değerlendirmeler, ancak uzun vadeli sonuçlar üzerinden yapılabilir.

***

Çin, tek çocuk politikasını sıkı bir şekilde uyguluyor. Kısa vadede oldukça olumlu bir gelişme var gibi gözüküyor. Ama Çin’in bazı bölgelerinde kız çocuğu-erkek çocuğu dengesi, kızların aleyhine fena halde bozulmuş durumda.

Normalde birbirine yakın oranlarda erkek ve kız çocuğu doğumları gerçekleşirken, Çin’de bazen 150 erkek çocuk doğumuna karşılık, 100 kız çocuğu doğduğu görülebiliyor.

Niçin? Çünkü erkek egemen bir kültür, erkek çocuk olamayacaksa kürtajı teşvik etmektedir.

Kısa vadeli sonuç, mükemmel. Çin nüfusu azalıyor. Uzun vadeli sonuç, felâket. İktisatçı Mark Skousen, bu politikanın beraberinde getirdiği sonuçları, biraz farklı bir şekilde şöyle ifade etmektedir: “…tek çocuk politikası Çinliler için son tahlilde ne anlama geliyor (…):

Erkek kardeşleri yok

Kız kardeşleri yok

Erkek yeğenleri yok

Kız yeğenleri yok

Amcaları/dayıları yok

Halaları/teyzeleri yok

Ve dört büyükanne-büyükbaba ile ana-babanın üstüne titrediği tek çocuk!”

***

Yakın dönemin en önemli filozoflarından biri olan Hans-Hermann Hoppe, bugün pek çok hükümetin hoşuna gitmeyecek oldukça önemli bir çağrı yapmaktadır:

“…Aileler ve hane halkları medeniyetin kaynağı olarak görülmelidir. Aile ve hane halkı reislerinin, bütün aile içi meselelerde yargıç olarak nihaî otoritesini yeniden tesis etmeleri oldukça önemlidir. Hane halkları, yabancı elçilikler gibi, devletin yetki sınırlarının dışındaki mıntıka/bölge olarak ilan edilmelidir.”

Bunu, nüfusa ilişkin müdahaleler de dâhil, devletin aileler üzerindeki her türlü müdahalesine son vermesi şeklinde de okumak mümkündür. Unutmayalım ki, aileye yönelik her türlü müdahale, son tahlilde, siyasî iktidarı elinde tutanların “iyi hayat” anlayışlarının toplumun kalanına dayatılmasından başka bir şey değildir.

Devlet, gölge etmesin, özgürlüklerimizin önünde durmasın, başka bir ihsan istemiyoruz…

Rota Haber, 05.05.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et