Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Cuma Çiçek ile Barış Vakfı adına bir rapor hazırladık. “Dolmabahçe’den Günümüze Çözüm Süreci: Başarısızlığı Anlamak ve Yeni Bir Yol Bulmak”* başlığını taşıyan rapor, Türkiye’nin son bir yıldır içine düştüğü açmazı analiz ediyor ve buradan çıkmak için birtakım önerilerde bulunuyor.
Rapor, Kürt meselesinin artık sadece Türkiye’nin bir iç meselesi olma hüviyetini kaybettiğini ve bölgesel bir kontekst değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu meyanda çözüm sürecinin hem başlamasında ve hem de akamete uğramasında Ortadoğu’da yaşananlar çok belirleyici oldu. Şöyle ki:
Türkiye’nin İçini Sağlam Tutmak
Süreci başlatan saiklerden biri, Ortadoğu’da yaşanması muhtemel bir depremden ülkenin asgari şekilde etkilenmesini sağlamaktı. Yeni toplumsal hareketlerin yükseldiği bir dönemde, etnik ve mezhebi çatışmaların yoğunlaştığı bir coğrafyada Türkiye’nin içini sağlam tutmak lazımdı. Gaye, süreçle ile birlikte ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarını tahkim etmek ve Ortadoğu’nun yeniden tanziminde daha güçlü bir aktör haline gelmekti.
Sürecin başlamasında olduğu gibi tıkanmasında da bölgesel denklemlerin değişmesi önemli bir rol oynadı. PKK, Suriye’nin kuzeyinde fiili bir hâkimiyet kurdu. Üç kanton oluşturdu ve kantonlar arasında birlik kurmaya hız verdi. Türkiye, bunu kendi güvenliğine yönelik bir tehdit olarak kabul etti. Taraflar arasında birlikte hareket edebilecekleri ortak bir zemin oluşturulmadı.Sürecin mimarisinden kaynaklanan problemler de (hedef birliğinin olmaması, yol haritası ve zamanın kullanımının belirsizliği, sorun çözecek mekanizmaların yokluğu) buna eklenince, süreci demokratik bir şekilde neticelendirilemedi.
Süreç rafa kaldırılınca da çatışmalar başladı. 2015 Haziran’dan bu yana her alanda büyük bir yıkım yaşandı. Binlerce insan hayatını kaybetti. 350 binden fazla insan evinden-yurdundan oldu. Ekonomi felç oldu. Kentler harabeye döndü. Süreç herkese kazandıran bir yoldu. Sürecin bitmesi ise herkesin üzerine bir karabasan gibi çöktü.
Boynumuzun Borcu
Şimdi savaş tamtamlarının çalındığı bir evredeyiz. Barış, çözüm, diyalog, müzakere, vb. kavramların pek bir alıcısı yok.Aksine bu kavramları gündeme getirenler, her iki tarafın gölgesine sığınan ve “Kraldan daha fazla kralcı” olanlar tarafından çeşitli suçlamalara muhatap oluyor. Lakin ne olursa olsun, bu yolun yol olmadığını söylemek boynumuzun borcu. Daha önce müteaddit kereler tecrübe ettiğimiz üzere, çok kişiye kaybettiren ama topluma hiçbir şey kazandırmayan bir yol bu.
Açık bir gerçek var: Ne PKK, şiddeti büyüterek devleti alt edebilir. Ne de devlet, azametli bir güvenlik siyaseti izleyerek PKK’yi bitirebilir. Yeni bir forma bürünen ve eskisinden farklı bir sosyolojinin hüküm sürdüğü bir bölgede hiçbir taraf silahın gücüne dayanarak nihai bir zafer elde edemez. Devletin ve PKK’nin de kurumsal hafızası bunu çok iyi biliyor. Geride kalan 30 yıl da bunu teyit ediyor.
O halde buradan çıkmak ve yeni bir yol bulmak gerekiyor. Raporda bu yeni yola nasıl girilebileceğine dair 40 sosyo-politik öneri dört başlık altında toplanmış:
- İvedilikle çatışmasızlığı sağlamak ve kentleri silahlardan arındırmak
- Toplumsal bir seferberlik ruhuyla çatışmaların yaşandığı bölgeleri yeniden inşa etmek
- Müzakereye zemin oluşturmak
- Mekanizmaları ve aktörleriyle yeni bir süreci kurmak
“Şiddet devam ettiği sürece kimsenin konuşmaması gerektiğine inananlar var. Ben şahsen aynı görüşte değilim. Ben, bunun konuşmak için ilave bir sebep olduğunu düşünüyorum ve tarafları bir araya getirmenin çok acil olduğunu belirtiyorum” demişti bir keresinde Kofi Annan.
Evet, ortada hepimiz yakan bir şiddet var. Ateşi soğutmak için ise seslerin kesilmesi çare değil, tersine daha fazla ses çıkmalı. Umarım bu rapor, daha fazla sesin çıkmasına vesile olur.
* Rapora bu linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.barisvakfi.org/DOLMABAHCEDEN-GUNUMUZE.pdf
Yeni Yüzyıl, 09.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/yeni-bir-yol-bulmak-1933