Yargı sistemi reformu yeni hükümetin gündeme getirdiği icraat alanları arasında yerini alıyor. Aslında 2000’li yılların başlarından beri yargı sistemi üzerine çeşitli çalışmalar yapıldı, eylem planları hazırlandı, stratejiler oluşturuldu. Ancak henüz yapılmayan çok şey var ve bu durum Türkiye’nin yargı ve hukuk devleti alanındaki performansını çok olumsuz etkiliyor.
Dünya Adalet Projesi tarafından gerçekleştirilen hukuk devleti Endeksi’nde Türkiye 102 ülke arasında ancak 80. Sırada yer alabiliyor. Yurt içinde yapılan anketler halkın yargıdan memnuniyetinin oldukça düşük olduğunu gösteriyor.
Yargının bağımsızlığı, organik ve işlevsel bağımsızlık olarak ikiye ayrılabilir. Yargının başka organların güdümünde olmaması ve işlevlerinin başka organlarca kullanılmaması olarak tanımlayabiliriz yargı bağımsızlığını. Tarafsızlık ise doğrudan doğruya hâkimin kendi kalitesiyle, hâkim üzerinde dışarıdan etki olmamasıyla ve faaliyetinin düzgün bir şekilde denetlenmesiyle ilgili bir konu.
Yargı birçok alt alanda reforma ihtiyaç duyuyor. Ama insan kaynakları herhangi bir yargı sisteminin en temel unsuru olmuştur çağlar boyunca. Hukukçuların kalitesi ya da kalitesizliği yargı performansının en önemli belirleyicisidir. İyi bir hâkimin kötü kanundan hukuk devletine uygun yorum çıkartabildiği, kötü bir hâkimin elinde iyi kanunun değerini yitireceği sık tekrarlanan bir sözdür hukuk çevrelerinde.
Türkiye’de hâkim kalitesi alanında yaşanan sorunları dört alt başlıkta toplayabiliriz. Bunlardan ilki hâkimlerdeki olgunluk eksikliğidir. Meslek olarak sadece bilgiyi değil, belli bir olgunluğu gerektiren bir meslekte mezun olanların kısa süre içinde kürsüye oturtulmaları yanlış bir uygulama.
İkinci konu, hâkimin hukuku uygulamadaki sorumluluğunun yokluğu ya da eksikliğidir. Bu sorumluluğun en önemli göstergesi, önüne kim gelirse gelsin, hâkimin hukuk önünde eşitliğin en yüksek değer olduğu bilinciyle hareket etmesidir.
Üçüncü nokta, hâkimin meslek kuralları ve etiği bakımından iyi bir değerlendirmeden geçirilmesidir. Hâkimlik mesleğini gereği gibi yapamayanların, yine bağımsız ve tarafsız bir elemeyle sistem dışına çıkartılmaları gerekir. Hâkimlerin denetimlerinin denetleyicilerin kişisel keyfi tutumlarına terk edilmediği, belli ölçütler temelinde gerçekleştirildiği bir sistem kurulmalıdır.
Son olarak, yargı sistemi içinde yeterli hâkim bulunması, kişi başına düşen iş yükünü azaltacak ve hâkimlere kendi yetenek ve bilgilerini uygulayabilecekleri zamanı verecektir. Türkiye ile aynı nüfusa sahip Federal Almanya’da Türkiye’deki sayının üç-dört katı hâkim görev yapmaktadır.
Tüm bu sorunların giderilmesine katkıda bulunacak bir model, hâkim yardımcılığı sistemi olabilir. Bu sistemde atanan hâkimler mesleklerine hâkim yardımcısı sıfatı ile başlayıp, belli ölçütleri yerine getirdikleri takdirde kürsü hâkimliğine geçirilirler. Adalet sistemi içinde her mahkemede yeterli sayıda görev yapacak hâkim yardımcıları istihdam edilir.
Böylece göreve kabul edilen hâkimler kürsü arkasına geçmeden yardımcı hâkim sıfatıyla dosya üzerinde çalıştırılır. Bu süre içinde bulundukları mahkemelerin kürsü hâkimlerinin yükünü azaltacak bir işlev görürler. Aynı zamanda o hâkimlerin gözetiminde kürsü arkasına geçebilecek bir düzeye gelip gelmedikleri incelenir.
Yardımcı hâkimlik uygulaması, hem yeni atanan hâkimlerin olgunlaşmasına, hem gerekli sorumluluk ve becerilerinin gelişmesine, hem de uzun bir dönem gözlemlenerek kürsü hâkimi olabilecek vasıflara ne ölçüde sahip olduklarının belirlenmesine hizmet edecektir. Öte yandan hâkim sayısının kaliteyle birlikte artırılması da bu modelle daha kolay sağlanabilecektir.
Yeni Yüzyıl, 15.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/yargida-hkim-kalitesi-476