Sivas davası düştü.
Şimdi hep birlikte, bu davayı düşürmemenin bir çaresi var mıydı, yok muydu diye tartışıyoruz. Bu dava, insanlık suçu kapsamına girdiği için zaman aşımına uğramamalıydı diyen var. Bu suç işlendiği tarihte “insanlık suçlarına zaman aşımı işlemez” denen sözleşme yoktu, dolayısıyla sonradan çıkan bu sözleşme sanıkların aleyhine işletilemez diyen de…
Mahkeme heyeti ikinci görüşe uydu ve dava zaman aşımına uğradı.
Besbelli ki bu tartışma Yargıtay aşamasında da devam edecek. Ama bana kalırsa, bugün davayı düşüren mahkemeye asıl sorulması gereken soru şu:
Peki siz 19 yıl boyunca ne yaptınız?
Dile kolay, tam 19 yıl bu… Davayı yürüten heyetin aktif çalışma hayatının yarısı kadar bir süre… Bütün mesleki kariyerinizin yarısını bir davaya vereceksiniz ama onu bitiremeyeceksiniz. Herkesin gözü önünde yaşanan bir olayı tam olarak aydınlatıp suçluları mahkûm etmeyi beceremeyeceksiniz.
Bu tablonun herhangi bir makul gerekçesi olabilir mi?
Önlenemeyen değil kışkırtılan katliam
Oysa sizden beklenen şey, sadece galeyana gelmiş bir düzine suçluyu bulup çıkarmanız da değildi. O işin en önemsiz yanıydı belki de. Biz yargıdan, püfür püfür provokasyon kokan bu eylemin arka planına girmesini, o olayla bir Alevi ve Sünni çatışması yaratmaya çalışanların kimler olduklarını ve ne amaçla yaptıklarını ortaya çıkarmasını bekliyorduk.
Gazeteci Oral Çalışlar, Sivas olaylarından yıllar sonra o dönemde başbakan yardımcısı olan Erdal İnönü’ye soruyor: “O gün Sivas’ta olay patlak verdikten sonra valinin askeriyeden yardım istediğini biliyoruz. Askeri birliklerin 12 saat boyunca olaya müdahale etmemesinin nedenini hiç merak etmediniz mi?” İnönü, merak ettiğini, bu soruyu bir MİT yetkilisine sorduğunu söylüyor ve aldığı cevabı şöyle aktarıyor: “Biz bazen bazı grupların gazını almak için serbest bırakırız.”
Demek ki, “önlenemeyen” bir katliam değil, bile bile izin verilen bir katliam vardı ortada.
İnönü’nün merak ettiği bu noktayı mahkeme neden merak etmedi? Neden soruşturmayı bu yönde ilerletip askeri birliklerin yardıma gelmekte 12 saat gecikmesinde sorumluluğu bulunanları araştırmadı? Ve neden bir MİT yetkilisi tarafından Erdal İnönü’ye verilen bu cevabın üzerine gitmedi, o MİT görevlisinin ne kastettiğini sorgulamadı?
Heyet bütün bunları yapmadı. Ama sanılmasın ki Madımak provokasyonu bundan böyle tarihin sırları arasında kalacak…
Mahkeme heyeti duymazdan geldi ama o MİT görevlisinin İnönü’ye verdiği cevabın ne anlama geldiği yıllar boyunca uzun uzun tartışıldı basında. O dönemde yükselişte olan Refah hareketine karşı korku yaratmak, bu hareketi “canlı canlı adam yakabilen” Alevi düşmanları olarak gösterebilmek, şeriat korkusunu körüklemek için yapılmış bir provokasyon olduğu yönünde birçok analiz yapıldı.
Şimdi, bu dava zaman aşımından kapatılırken, sanılmasın ki bu sorular unutulacak. Tam tersine, bu davanın hiçbir şekilde derinleştirilmemesi ve on dokuz yıl boyunca “bitirilememesi” kamuoyunun merakını, derin şüphelerini, öğrenme isteğini kamçılayan bir faktör olacak.
Şimdi hepimiz 1993’ten daha da eminiz ki, Madımak olayının arkasında çok büyük bir tezgah var ve bu tezgah er ya da geç açığa çıkacak. Ama Meclis komisyonlarının araştırmalarıyla, ama araştırmacı gazetecilerin çabalarıyla, Madımak Oteli’ndeki ateşi tutuşturan “derin el”in parmak izlerine ulaşacağız sonunda.
Bugün, 14.03.2012