Kırgızistan Başbakanı Almazbek Atambayev, Erdoğan’la yaptıkları ortak basın toplantısındaki konuşmasına böyle başladı.
Diplomasi dilinde hiç alışık olmadığımız bu ifade, aslında Kırgızistan’la ilişkilerimizi de pek güzel özetliyordu. Ağabeyi gelecek diye uyuyamamıştı! Ve bunu tam da böyle hissederek söylüyordu!
Erdoğan da aynı konuşmasında, Türkiye’nin Kırgızistan’a yaptığı hibeden bahsederken, asıl meselenin Kırgızistan’ın “balık tutmayı öğrenmesi” olduğunu vurgularken, yolsuzlukların önüne geçilmesi uyarısını yaparken, kardeşinin iyiliğini düşünen ve bunun için icap ediyorsa dobra olmaktan çekinmeyen bir ağabey gibiydi.
Onları yan yana görür görmez, birbirlerine bakışlarından, sevgi dolu gülümsemelerinden, omuzlarına dokunuşlarından iki ülke başbakanı arasındaki formel ilişkiden çok farklı bir ağabey/kardeş ilişkisi ile karşı karşıya olduğunuzu hemen anlıyordunuz.
Tabii, burada neden bulunduğumuzu da…
Kırgızistan, Orta Asya cumhuriyetlerinde “parlamenter demokrasi”ye geçen ilk ülke. Ve “Ağabey”, yeni bir dönemin eşiğindeki Kırgızistan’ı ilk ziyaret eden başbakan olarak, “kardeşinin” yanında olduğunu güçlü bir şekilde hissettirmek istiyor.
x x x
Beş milyonluk bu küçük ülkenin, geçtiğimiz Nisan ayında sokak hareketleri ile sarsıldığını hatırlarsınız. Kurduğu tek adam (ya da aile) yönetimi, ayyuka çıkan yiyicilik ve yolsuzluk söylentileri ile halk desteğini kaybedip altı tamamen oyulan Devlet Başkanı Kurmanbek Bakiyev 2010 yılı Nisan’ında başkent Bişkek’in meydanlarını dolduran beş bin kadarlık bir kitlenin “ayaklanması” ile düştü. Aslında Bakiyev aynı nedenlerle düşüp yurtdışına kaçmak zorunda kalan ikinci devlet başkanıydı. Ondan önce, tıpkı Bakiyev gibi bir tek adam yönetimi kurmuş olan Asker Akayev de 2005 yılında aynı şekilde bir halk hareketi ile düşürülmüş ve yerine Bakiyev geçmişti. Bakiyev’in düşüşünün ardından yeni bir anayasa yapılarak tek adam yönetimlerinin müsebbibi olarak görülen ve Başkanlık Sistemi’ne benzeyen sistem değiştirilip parlamenter sisteme geçildi. (Burada garip olan nokta, Kırgızlar Türkiye’den aldıkları ilhamla parlamenter sisteme geçtiklerini söylerken Türkiye’de parlamenter sistemden Başkanlık Sistemi’ne geçme tartışmaları yapılmasıydı!)
Anayasa değişikliği için yapılan referandumdan sonra ekim ayındaki seçimlerin ardından Aralık 2010’da koalisyon hükümeti kuruldu ve Sosyal Demokrat Parti lideri Almazbek Atambayev başbakanlığında kurulan koalisyon hükümeti, seçimlerin ardından ilk defa toplanan Meclis’ten güvenoyu aldı.
İşte, Başbakan’la birlikte yaptığımız iki günlük Kırgızistan ziyareti, hem yeni kurulan hükümeti destekleme hem de geçtiğimiz yıl Özbekler’le Kırgızlar arasında patlak veren etnik çatışmada zarar gören Türk firmalarına ve Kırgızistan’da yatırım yapmak isteyen işadamlarına moral verme anlamı taşıyordu.
Dönüş yolunda konuştuğumuz işadamlarının anlattıkları, ziyaretin ekonomik boyutunun oldukça başarılı geçtiğini ortaya koyuyor. Zaten şu anda Kırgızistan’da 300 civarında Türk firması yaklaşık 400 milyon dolarlık bir yatırımla faaliyet gösteriyor ve yapılan son ikili anlaşmalarla bu hacmin daha artacağı tahmin ediliyor.
Tabii bu arada, Kırgızistan-Türkiye arasındaki kültürel bağların, en az ekonomik ilişkilerin gelişimi kadar önemli olduğunu da vurgulamak gerek. Bir yandan YÖK’e bağlı Manas Üniversitesi, bir yandan da Fethullah Gülen Cemaati tarafından kurulan bir üniversite ve 11 lise, ülke gençliğinin en seçkin kesimiyle Türk kültürü arasında sağlam köprüler kuruyor.
Öyle ki, kaldığımız otel personelinden, heyette yer alan bürokratlara kadar karşılaştığımız birçok parlak gencin, şakır şakır Türkçe konuştuğunu; ya buradaki kolejlerde okuduğunu ya da yükseköğretimini ODTÜ ya da Boğaziçi gibi üniversitelerde yaptığını, İstanbul’a gelmek için can attığını, Türkiye’de olup bitenleri dikkatle ve hayranlıkla izlediğini görmek çok hoş bir duygu.
Aslında, Erdoğan’la Atambayev arasındaki kardeşliğin köklerinin, iki ülkenin halkları arasında ilmik ilmik örülen bu kültürel bağlara ve kardeşliğe dayandığını, oradan beslendiğini görmek hiç de zor değil.
Bugün, 04.02.2011