Öcalan’ın idam edilmekten kurtuluşunun Batı’nın bastırması sayesinde olduğu herkesin malumu. O yıllarda AB uyum yasalarını çıkartmak ve böylece bir an önce üyelik için hazır hale gelmek konusunda toplumun bütün kesimlerinden gelen büyük destek olmasaydı, idam cezasının kaldırılması ve Öcalan’ın idamdan kurtulması mümkün olamazdı.
Sonucun böyle olması elbette iyi oldu. Ama şunu da görmemiz gerekir ki, toplumun ağırlıklı kesiminin “AB üyeliğinin bedeli” olarak gördüğü bu sonucu hazmetmesi hiç de kolay olmadı. Yıllar sonra hâlâ MHP ve AK Parti arasında seçim meydanlarında “Sen kurtardın, hayır sen kurtardın” suçlamalarının sürmesi ve bu meselenin bir seçim malzemesi olarak kullanılabilmesi bile bu hazım sürecinin ne kadar uzun sürdüğünü gösterir.
Geçmişi hatırlatmamın sebebi, şimdi aynı yolun bir kere daha deneniyor olmasından… Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından da yine “Batı’nın zoruyla” kurtarılmak istenmesinden…
Toplum iradesini bypass etme formülü
Bilindiği gibi, AİHM’nin Öcalan’la ilgili kararında bir kişiye şartlı tahliye olasılığı olmaksızın ömür boyu hapis cezası verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi’nin ihlali olduğu yorumu yapılıyor ve Türkiye’nin idam cezasını kaldırırken attığı adımdan sonra şimdi bir adım daha atarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını kaldırmasının da iyi olacağı belirtiliyor.
Doğrusu, AİHM’nin kararını dayandırdığı argümanın (bir hükümlünün bütün umutlarının elinden alınmış olmasının, tamamen umutsuz biçimde ömür boyu hapis yatacağını bilmesinin insanlık dışı olduğu argümanı) son derece tartışmalı olmasını bir an için bir yana bırakalım. İdam cezasından sonra ağırlaştırılmış müebbedin de kaldırılmasının gerek cezanın caydırıcılığı, gerekse mağdurların ruh hali açısından yol açacağı sonuçları da…
Bütün bunlar hukukçular arasında enine boyuna tartışılacak konular. Ama şu anda bizim açımızdan meselenin esası bu değil.
Meselenin esası şu ki, Öcalan’ı, bir kez daha toplumun iradesini bypass ederek kurtarmaya çalışmak, işe yaramayacağı gibi tersine tepmesi kaçınılmaz bir yöntem olur. Toplum ikinci bir emrivakiyi içine sindiremez. Ve bu emrivaki denemesine karşı duyulan tepki, son dönemde toplumun vicdanında ağır ağır oluşmakta olan affetme eğilimini de siler süpürür.
Çözüm süreci ilerledikçe
Hepimiz görüyoruz ki, halkın geniş kesimlerinin Öcalan’la ilgili duyguları bugün 1999’dan çok farklı. Toplumun duyguları değişiyor, yumuşuyor ve yavaş yavaş bir af iklimi oluşuyorsa, bunun başlıca iki sebebi var:
Birincisi, Kürt meselesinde devlet politikasının değişmesiyle birlikte, eski politikaya eleştirel bakan kitlelerin hızla genişlemesi, bunun sonucu olarak da, PKK’nın varlığını devletin on yıllar boyu acımasızca uyguladığı inkar ve asimilasyon politikasına bağlayan ve yaşanan acıların esas sorumlusunun devlet olduğuna inanan geniş bir kesimin oluşması.
İkincisi ise Öcalan’ın çözüm sürecinde oynadığı olumlu rol… Akan kanın durmasına her şeyden fazla değer veren kitlelerde, bu kanın durmasına yardımcı olan Öcalan’a karşı eskisinden daha farklı duygular oluşması; helalleşme, el sıkışma ve geçmişi unutup birlikte geleceğe yürüme isteğinin ağırlık kazanması…
Adı af olsun ya da olmasın, eğer Öcalan cezaevinden göz hapsine geçecek ya da serbest kalacaksa, AİHM kararlarıyla değil, bu duygular galebe çaldığı için; toplum buna hazır hale geldiği için olacak.
Dolayısıyla şu anda Öcalan’ı kurtarmak isteyenlerin yapabileceği en doğru şey, gözlerini Batı’dan alıp bu topluma dikmek; bu toplumda bir af iradesinin oluşması için gayret sarf etmek; tabii hepsinden önemlisi de çözüm sürecinin kazasız belasız ilerlemesi için ellerinden geleni yapmak olur.
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.