Sol söylemde “ekonomik çıkar” namussuzluğun, ahlaksızlığın öbür adı gibidir. Ahlaksız patronlar için ekonomik çıkar her şeydir. Çok uluslu şirketler ekonomik çıkar peşinde koşar. Sömürücü-kapitalist devletlerin iç ve dış politikalarına yön veren tek şey ekonomik çıkarlarıdır ve benzeri…
Ekonomik çıkarı için hareket eden kitleler “bilinçsiz”oldukları için horlanır; kitleleri ekonomik çıkarlarından hareketle kazanmaya çalışan partiler de halkı istismar etmekle suçlanır.
Kısacası, ekonomik çıkar peşinde koşmak, solcuların kitabında insanlığın en aşağılık, en acınası halidir. Onlar, para pulda gözü olmayan, ekonomik çıkar gibi süfli amaçlar gütmeyen “yüce ruhlu” insanların yaşadığı toplumları hayal ederler.
Tabii onlar böyle hayallerle oyalanırken, medeniyet dediğimiz şey de “bencil” çıkarları için hareket eden girişimcilerin, tüccarların, yatırımcıların ve çalışanların omuzları üzerinde yükselir de yükselir. Ekonomik çıkarın motive edici gücü, toplumları geliştirir, ülkeleri zenginleştirir. Hele hele kesişen çıkarlar çelişkileri çözer, düşmanları işbirliğine iter, barışın en temel müşevviki olur.
Tıpkı şimdi, Kıbrıs konusunda olduğu gibi…
Biraz kabalaştırarak söylersek olan şu: Doğu Akdeniz’den çıkan doğalgazın yarattığı karşılıklı ekonomik çıkar, kırk yıldır her türlü politik-diplomatik çabanın çözemediği bir sorunu çözüyor. Kıbrıs’ın Rum kesiminin de, Türk kesiminin de, ABD’nin de, İsrail’in de çıkarlarını birbirine bağlıyor ve böylece Birleşik Kıbrıs’ın yolunu açıyor.
Çözüm artık uluslararası bir zorunluluk
Biraz kabalaştırırsak dedim. Zira doğalgaz dışındaki başka bazı faktörleri de görmemek olmaz.
Bunlardan bir tanesi, Rum Kesimi’nde cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişinin çözüm yanlısı olduğu Annan Planı günlerinden beri bilinen Nikos Anastasiadis olması…
Diğer bir faktörün de, Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizin Rum tarafını da derinden sarsması; bu süreçte Rum tarafıyla Türk tarafı arasındaki ekonomik gelişmişlik farkının büyük ölçüde kapanmış olması ve Rumlar’ın büyük çoğunluğunun ekonomik krizin sıkıştırması karşısında gerek Türkiye, gerekse Ada’nın Türk kesimiyle ekonomik işbirliğinin artırılması ihtiyacını daha güçlü bir biçimde duyması olduğunu söyleyebiliriz.
İşte bu faktörlere, Doğu Akdeniz’de keşfedilen zengin doğalgaz kaynaklarının vadettikleri üst üste gelince, sorunun çözülmesi Ada’daki tarafları aşan uluslararası zorunluluk haline geldi. Bu zenginlik Ada’daki iki toplumun da ortak malıydı, dolayısıyla Türkiye doğalgazı Rumlar’ın çözüm bulunmadan tek taraflı olarak kullanmasına itiraz etti. Öte yandan gerek Kıbrıs açıklarından gerekse İsrail açıklarından çıkarılacak doğalgazın dünya pazarlarına ulaşması için en ideal rota Türkiye’ydi. Avrupa açısından, Doğu Akdeniz’deki bu yeni kaynaklar, Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması bakımından çok önemliydi. Bütün bu çıkarlar bir noktada kesişince, Kıbrıs’ta çözümün sağlanması da ortak bir siyasi proje haline gelebildi.
Derviş Eroğlu ile Anastasiadis arasında bu yılın şubat ayında başlayan görüşmelerde ABD’nin de çabasıyla özü itibariyle Annan Planı’na benzeyen ortak bir metin üzerinde anlaşma sağlanabildi. Yeni Kıbrıs’ın çerçevesi, siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu iki bölgeli federasyona dayalı bir devlet olarak çizildi.
Kısacası, 2004’te çok yaklaşılan ama ulaşılamayan çözümün şimdi her zamankinden daha yakın olduğunu; yarım yüzyıldır kilitli duran barış kapısının “karşılıklı ekonomik çıkar” anahtarıyla açılmak üzere olduğunu söyleyebiliriz.
“Emperyalizmin oyunu”
Tabii bu çözüme kulp takmak isteyenler yine her zaman olduğu gibi bunun “Amerikan emperyalizminin projesi” olduğunu; Biden’in Kıbrıs’a boşa gelmediğini; İsrail’in, Amerika’nın ve Avrupa’nın “çıkarlarına” hizmet eden bu formülle KKTC’nin ekonomik çıkarlar uğruna peşkeş çekildiğini söyleyecekler.
Bizse, Akdeniz’in dibinde keşfedilmeyi bekleyen o hazineye şükredecek ve “yaşasın ortak çıkarlar” diyeceğiz.
Bu böyle sürüp gidecek…
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.