Kasetli siyasetten medet umanlar çok çetin bir cevize çattılar.
Sayın Akşener’i tanıdığım kadarıyla, bu tip şeylere pabuç bırakacak biri değildir. Hatta böyle bir iftirayla karşılaştığında ciddi travmalar yaşayabilecek birçok kadının aksine, öyle derin psikolojik çalkantılar yaşadığını da zannetmiyorum. Güçlü kadındır, bütün bu bel altı vuruşlarla kendi başına başa çıkabilir ama biz yine de bu çirkin saldırıda onun yanında olduğumuzu, söylemeden geçmeyelim.
* * *
Yazının burasında Akşener’i bir yana bırakıp asıl meselemize gelelim.
Zira artık hepimiz görüyoruz ki, “Kasetli siyaset” denen illet, kurban seçilenlerden ziyade Türkiye siyasetinin; siyasette sağlıklı rekabetin bir numaralı düşmanı haline gelmiş durumda. Öyle ki, artık bir kasetin olması da gerekmiyor; “Acaba kaseti mi var” demek bile siyaseti zehirlemeye yetiyor.
Bu durumdan nasıl çıkacağız?
70’li yıllarda savaş karşıtlarının kullandığı “Düşün ki savaş çıkmış, kimse gitmemiş” diye çok popüler bir slogan vardı.
Yaşadığımız olay, o sloganın bir başka versiyonunu düşürdü aklıma: Düşünün ki bir kaset çıkmış, kimse ilgilenmemiş…
Karşı çıktığınız, yok olmasını istediğiniz bir şeye karşı en etkili mücadelenin ilgisizlik olduğu birçok durum vardır. Ben “kasetli siyaset”e karşı en etkili yolun bu olduğunu düşünüyorum.
İlgilenmemek, duymamak, görmemek, üzerine tek laf etmemek, gazetelerde yer vermemek, televizyonlarda bahsetmemek, bir yerde konuşuluyorsa arkanı dönüp yürümek…
Öyle mutlak bir ilgisizlik olmalı ki bu, şantajcının elindeki kaset çakar almaz bir silaha dönüşmeli, hiçbir işe yaramamalı, harcadığı çaba boşa gitmeli.
Bir kasetten bahsedenin, onun haberini basanın, sosyal medyada yayanın ve paylaşanın şantajcıyla aynı derecede ahlaksız addedildiği bir toplumsal ortam yaratmalıyız. Şantajcıyla işbirliğinin cezasının toplumsal aforoz olduğu bir ortam…
Siyasetçilerin, bürokratların özel hayat kasetleri yüzünden istifa etmelerine ilkesel olarak izin verilmemeli.
Kaset dedikodularından tiraj devşirmeye çalışan yayın organları boykot kampanyalarıyla karşı karşıya kalacağını bilmeli.
Rakibinin kasetinden siyasi fayda sağlamaya kalkışacak siyasetçi yerin dibine batırılacağını, zararının karından çok daha fazla olacağından emin olmalı.
Siyasetçilerden aziz ya da azize olmalarını beklersek daha çok bekleriz. Siyasetin ahlakını yükseltecek olan toplumdur.
Böyle bir toplumsal ortam doğmadığı sürece siyaset sınıfının bugünkü oportünizminden vazgeçmesini beklemek hayal olur.
Bu da tabii, şantaj kaseti sektörünün asla müşterisiz kalmayacağı anlamına gelir.
Akşam gazetesi, 16.05.2015