İsrail’in Sıradaki Hedefleri, Ankara’nın Bölgedeki Rolü

7 Ekim’den bu yana İsrail’in Filistin’e sistematik olarak uyguladığı soykırımdan ziyade, İran-İsrail arasında bir savaş çıkıp çıkmayacağı daha fazla konuşulur hale geldi. Bu gündem, çoğu zaman Filistin’deki soykırımı perdelemeye olanak sağladı. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana sürekli olarak İran’ın İsrail’e ne cevap vereceğini tartışıyoruz. İran, adlarını değiştirerek Tel Aviv’e birçok kez cevap verdiğini iddia etti. Her seferinde medyada “Büyük savaş başladı mı?”, “Üçüncü dünya savaşı mı geliyor?”, “İran nereye kadar ilerleyecek?” soruları da soruluyor. Ama her defasında bu soruların içi boş kalıyor.

Tahran yönetimi, İsrail’in saldırılarına ciddi bir karşılık veremediğinden, Tel Aviv her defasında bir adım ileriye gidiyor. Tahran ise her defasında daha fazla darbe alıyor ve imajını zedeliyor. Son saldırılarda da gördük ki İsrail, belki de istese İran dinî lideri Hamaney’i öldürebilirdi. İran’a bakacak olursak, yıllardan bu yana gördüğü ambargo ve uyguladığı politikaların sonucu olarak kâğıttan bir devlet olmaya doğru gidiyor. Başkentinin çok kolayca hedef alındığı, üst düzey komutanlarının aynı anda öldürülebildiği “büyük İran rejimi” yıkıma doğru gidiyor. Peki, asıl odaklanmamız gereken bu mu? Tabii ki de hayır.

İsrail’in bölgede Yemen, Lübnan, Suriye ve son olarak İran’ı birbirine yakın zaman diliminde hedef alması, vaad edilmiş toprak hayalini gerçekleştirmeyi hızlandırdığını bize gösteriyor. Bu da bize, bir sonraki hedefin Türkiye olabileceğini çok açık bir şekilde gösteriyor. Kimileri bunu hayal olarak görse de bu ihtimali görmeliyiz. Türkiye, bu tehdidi algılayıp bölgedeki ülkeleri iş birliğine ve dostluğa getirmeye çalışmıştır. İran ise bu dostluğu görmezden gelerek yine tarih boyunca yaptığını yaparak Türkiye’yi kendini bir rakip olarak seçmiştir. Günün sonunda Tahran yönetimi, dokunulduğu anda yıkılmayı bekleyen bir domino taşına dönüşmüştür. Türkiye, Suriye’de istikrarı sağlayarak, Irak’ta terörü büyük oranda yok ederek, Mısır’la ilişkilerini geliştirerek sıradaki tehdit olan İsrail’e karşı büyük bir ittifak kurmaya çalışıyor.

İsrail ve ABD, yıllar boyunca bölgedeki ülkeleri birbirine düşürerek ve bölerek bugünlerin zeminini hazırladı. Şöyle düşünelim; eğer İsrail’in yanı başında güçlü bir Suriye devleti olsa ve bu devletin her açıdan donatılmış sağlam bir hükümeti var olsa, Tel Aviv yönetimi İran’a bu kadar kolay saldırı gerçekleştirebilir miydi? Veya Netanyahu hükümeti Türkiye’yi hedef alırken rahat olabilir mi? Bu yüzden bölgede, İran’ın yaptığının aksine, bölgedeki ittifaklar güçlendirilerek Tel Aviv’e karşı sağlam durulmalıdır. Bir sonraki hamlenin bize gelebileceğini hesap ederek adımlarımızı atmalı ve dirayetli durmalıyız.

İran’ın mezhepsel politikası Orta Doğu’da çökmüştür. Hizbullah, Husiler derken İran, başkenti Tahran’ı bile koruyamaz hale gelmiştir. Bölgede bu gerçeği bilen ve farkına varan tek ülke de Türkiye’dir. Suriye’de Esad’ın devrilmesi ve muhaliflerin zaferi, Netanyahu ve İsrail tehdidini ötelemiştir. Yıllarca adeta İsrail’le iç içe politikalar benimsemiş Esad şu anda olsaydı, gelecekte Türkiye’yi neler beklerdi? Hepimiz tahmin edebiliyoruz. Bundan sonra bölgede atılacak adımlar, Türkiye öncülüğünde İsrail tehdidini durdurmaya yönelik olacaktır, olmalıdır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et