Gül asla ‘bir bölen’ olmayacak

Cumhurbaşkanı Gül’le Başbakan Erdoğan arasındaki görüş, tutum ve karakter farklılıklarının epey bir zamandır iki lideri karşı karşıya getirmek ve birbirlerine karşı rekabet içine sokmak amacıyla tepe tepe kullanıldığını biliyoruz.

Gezi olaylarını ele alışta iki lider arasında ortaya çıkan tutum farkının umutları iyice arttırdığını da…

“Erdoğan’sız AK Parti” formülü Gezi sonrasında alenen dile getirilen bir formül haline geldi. Bu formüle bel bağlayanlar psikolojik zemin yaratma kampanyalarını yurtiçiyle sınırlı tutmayıp yurtdışında ellerinin uzandığı yayın organları kanalıyla da yürüttüler.

Gezi günlerinde The Economist’te çıkan şu satırlar bunun en tipik örneği idi:

“Erdoğan (…) gelecek seçimlerde AK Parti liderliğini de yürütme yetkisini de kendisinden daha devlet adamı olan Gül’e devretmeli. Bir sebebi, giderek daha çok sayıda Türk’ün kendisinden bıkıp usanması. (…) Erdoğan kalırsa, giderek ülkeyi daha çok yönetilemez bulabilir. Erdoğan düzenli bir iktidar devri vaadini Türkiye’yi doğru yola sokma aracı olarak kullanabilir.”
 
Operasyon günleri: İdeal zaman

 
AK Parti’ye karşı başlatılan son siyasi operasyonla birlikte, Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ı çatışmaya sokmak, “Erdoğan’sız AK Parti” formülünü gerçekleştirmek için en fazla bel bağlanan senaryo haline geldi.

İşte bu konjonktürde, HSYK ve internet yasalarının Köşk’ten dönüp dönmeyeceği konusu bir “dönüm noktası” olarak sunuldu ve Gül’ün üzerinde yoğun bir baskı oluşturuldu. Maksadın beğenilmeyen bir yasayı düzelttirmekten çok, onu taraf olmaya zorlamak olduğu açıktı. Gül, kimden yana olduğunu artık ortaya koymalıydı! Israrla istenen buydu…

Fazla beklememiz gerekmedi. Cumhurbaşkanı Gül cevabını Macaristan’da verdi. Gazetecilerin sorularına verdiği cevaplarda üstü kapalı bir biçimde de olsa, devlet içinde gayrimeşru bir yapının varlığı konusunda bir kanaat sahibi olduğunu ve böyle bir yapıya asla hoşgörü gösterilemeyeceğini ifade etti. Ayrıca, yürütmenin güven duymadığı kadrolarını değiştirme hakkının olduğunu da net bir biçimde belirtti.

Bununla da yetinmedi, HSYK ve internet yasası konusundaki tutumunu da şu sözlerle ortaya koydu.

Cumhurbaşkanı olarak ben kendimi Anayasa Mahkemesi yerine de koyamam. Ancak çok aleni gördüğüm noktalarla ilgili itirazlarımı yaparım. Tartışmalı konular olabilir. Muhalefet partisi başından beri yasayı AYM’ye götüreceğini söylüyor. Geleneğimiz de bu şekilde. Benden önceki sayın cumhurbaşkanları da lehte ve aleyhte tartışmalar olan yasalar konusunda Anayasa Mahkemesi karar versin eğilimindeydiler.”
 
Gül tarihi sorumluluğunun farkında

 
Bu sözler hem ilkesel olarak doğru bir tutumu hem de siyaseten çok açık bir mesajı içeriyor. Sayın Gül, bu açıklamasıyla Erdoğan yönetimine yönelik eleştirilerini meşru zeminlerde ortaya koysa bile, kendine has bir projesi ve hedefi olan gayrimeşru bir hareketin yedeğine düşmeme konusunda son derece dikkatli ve kararlı olduğunu ortaya koyuyor.

Aslında ondan beklenen tutum da bu… Sayın Gül, tarihe karşı sorumluluğunun farkında. O yüzden de, mazlum dindar kitleleri tarihleri boyunca ilk defa “ikinci sınıf vatandaş” olmaktan kurtaran bu partinin parçalanmasına, zayıf düşmesine ve sonuçta iktidardan uzaklaştırılmasına yol açacak herhangi planın ya da projenin yanında olması da mümkün değil.

Ben bu gelişmelerden sonra Erdoğan’ın Köşk’e çıkmaktan vazgeçip Başbakanlık’ta kalması, Gül’ün de görevine bir dönem daha devam etmesi ihtimalinin güçlü bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Tabii, iki liderin yer değiştirmesi seçeneği de hâlâ mümkün.

Ama sonuçta ne yaparlarsa yapsınlar, bunu birbirleriyle çatışarak değil, konuşup anlaşarak yapacaklarından; bulacakları formülün AK Parti’yi zayıflatmayacak bir formül olacağından eminim.

Özetle, bu siyasi belirsizlik içinde emin olabileceğimiz tek nokta var, o da Gül’ün “bir bölen” rolünü asla oynamayacağı…

Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et