Demokratikleşme Paketi’nden özel okullarda, farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü açacak bir uygulama çıktı. 2923 sayılı kanuna yapılacak bir ek ile Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek.
Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek. MEB, bu tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları, çıkaracağı bir yönetmelikle düzenleyecek. Programlar, kanunda yer aldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek. Yine mevcut kanunda yer aldığı gibi, bu okullarda da belli dersler Türkçe olacak. Anadilde eğitimin önünü açacak olan bu uygulama, epeydir kamuoyunda tartışılmaktadır. Tartışmalar, özel okulların zamanla zengin ailelere dönük ayrıcalıklı okullar haline geleceği düşüncesiyle anadilde eğitimin kamu okullarında da verilmesi yönünde. Bu tür tartışmalar sadece paketten çıkan bu uygulamaya dönük olarak değil, genelde özel okulların yoksullar aleyhine olacağı düşüncesiyle özel okulculuğa karşı ciddi bir tepki duyulmaktadır. Buna mukabil, ücretsiz eğitimin yoksullar yararına olduğu ve eğitimde fırsat eşitliği sağladığı yönünde bir kanaat hakimdir.
Bu bakımdan eğitimde özelleştirme fikri, orta sınıf ve zengin ülkelerdeki fakirleri mağdur edeceği düşüncesiyle sıklıkla eleştiri konusu edilir. Bu yaygın kanaati Newcastle Üniversitesi’nde eğitim profesörü olan James Tooley, dünyanın en fakir ülkelerindeki özel okullar üzerinde yaptığı kapsamlı bir araştırmayla büyük ölçüde çürütmüştür. Tooley ve ekibi, Somali, Sierra Leone, Nijerya, Kenya, Gana, Hindistan ve Çin’in bazı bölgelerinde hemen her sokak başında bulunan özel okullar üzerinde titiz çalışmalar yapmıştır. İleri istatistik teknikleri kullanılarak yaptıkları sayımlardan birçoklarını şaşırtacak ilginç sonuçlar çıkmıştır. Rapordan çıkan bazı sonuçlar şu şekildedir; fakir yöre ve semtlerin her birinde fakirlere hizmet veren okulların kahir ekseriyetinin özel olduklarını ve fakir velilerin ya kahir ekseriyetinin ya da hatırı sayılır bir ekalliyetinin özel okulları tercih ettikleri görülüyor. Bu özel okullar, mahalle müteşebbisleri tarafından kurulan ve velilerin ödedikleri ücretlerden temin edilen kârlı işletmeler. Özel okul öğretmenleri, kamuya ait okulların merkezden gönderilen öğretmenlerin aksine zaten hizmet veriyor oldukları yerel muhitten devşiriliyor. Özel okullarda çalışan öğretmenler arasında işe devamsızlık, kamuya ait okullarda çalışan öğretmenlere kıyasla çok daha az. Özel okullarda ders veren öğretmenler, kamuya ait okullarda ders veren öğretmenlere kıyasla vakitlerinin büyük bir bölümünü öğrencilere ayırmaktadır. Özel okullarda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, kamu okullarına göre daha düşük sayıda. Ayrıca kütüphane, tuvaletler ve içme suyu gibi bazı okul ihtiyaçları, kamuya ait okullara kıyasla daha iyi temin ediliyor. Kamu ve özel okulculuğun nispi maliyetlerinde ülkeler arasında farklılıklar olduğu görülüyor. Kamuya ait okulların tamamen bedava olduğu Hindistan gibi ülkelerde özel okullar velilere daha pahalıya mal olmakta ancak kamuya ait okulların az bir ücret aldıkları Çin ve Gana gibi başka ülkelerde özel okulların bazen kamudaki fiyatın bile altına indikleri görülüyor. Bunun sebebi de gerçekten fakir olanların, kamuya ait okul ücretlerini karşılayamamalarıydı. Özel okulları cazip kılan ise velilerden sömestr başına değil, gündelik ücret, örneğin 10 cent alıyor olmalarıydı.
ÖZEL SEKTÖRÜ EĞİTİME DÂHİL ETMELİ
Özel okullar, gerçekten fakir olanları ya bedava ya da burslu okutuyorlar. Eğitim kalitesi açısından da özel okullarda okuyan öğrencilerin matematik ve İngilizce derslerinde daha başarılı oldukları ve kendilerini daha özgür ve rahat hissettikleri görülüyor. Tooley’e göre herkes için bedava eğitim nakaratı aynı zamanda kamunun müdahalesine maruz kalmak demek. Tooley, aynı zamanda çoğu kalkınma iktisatçının neredeyse kutsal kitabı sayılan Oxfam Eğitim Raporu’nun özel okulların sadece mutlu azınlığa hizmet ettikleri safsatasını yerle bir ettiğini ifade eder. Örneğin bu rapora göre Kuzey Hindistan eyaleti köylerindeki fakir aileler içinde bile kamu okullarının çok kalitesiz olduklarını idrak edenlerin sayılarının çok fazla olduğu ve bu yüzden çocuklarını özel okullarda okutmak için büyük fedakârlıklar yaptıkları ifade edilmiştir. Ailelerin çocuklarını özel okullara gönderme nedenlerinin en başında kamu okullarının yetersizliği ve birçok dersin öğretmen yetersizliğinden boş geçmesi gelmektedir. Raporu hazırlayan takım, rastgele seçtikleri ve önceden haber vermeden ziyaret ettikleri devlet okullarının ancak yüzde 53’ünde eğitim faaliyetlerinin sürdüğünü gördüklerini bildirmektedir. Yüzde 33’ünde ise başöğretmenin işinin başında olmadığı görülmüştür. Köylerde yapılan ziyaretlerde tam tersi bir tabloyla karşılaşılıyor buralarda ise hummalı bir ders faaliyeti ile karşılaşmışlardır. Oxfam raporunun bildirdiği üzere bu okullar devletin verdiğinden daha ucuz ve kaliteli hizmet vermektedirler. Rapora göre buradaki başarının sırrı; özel okullarda öğretmenler (onların işine son verebilecek) yöneticiye ve bu yönetici üzerinde de (çocukların okullarından alabilecek) velilere karşı sorumludur. Kamuya ait bir okulda öğretmenlerin iş güvencesi olduğundan ve terfileri de performanslarına bağlı olmadığından bu sorumluluk zinciri çok daha zayıftır.
Kısacası dünyanın en fakir ülkelerindeki fakir aileler, çocuklarını özel okullarda okutmayı tercih ediyorlar. Tooley, tüm bu çalışmalarından çıkardığı sonuçla; “Eğer 2015 yılına varıldığında okula gidemeyen çocuk kalmasın diyorsak bu sonuca ulaşmakta özel sektörün oynayabileceği hayati rolü görebilmeliyiz.” der. Eğitime yüklü miktarda para harcayan Türkiye, buna rağmen kaliteli eğitim-öğretim ortamları oluşturamadığı bir gerçektir. Çünkü her yıl ayırdığı bütçenin en az % 75’ini personel giderlerine ayırmaktadır. Bunun yanı sıra kamuya farklılıklara kapalı, aile tercihlerine imkân tanımayan tek modelli bir eğitim anlayışı sunulmaktadır. Bu durum, kuşkusuz devlet okullarında kaliteyi düşürmektedir. Oysa aynı müfredatı kullanmalarına ve devlet desteği almamalarına rağmen özel okullar daha başarılı olmaktadır. Yapılacak iş belli, eğitimde özel sektöre daha çok rol verilmeli ve özel okulların oranı artırılmalıdır. Ve çok çeşitli, çok modelli esnek özel okulların sayıları artırılmalıdır. THY ve sağlık sektöründe görüldüğü gibi bu durum, hem en çok fakir ailelerin lehine olacaktır hem de eğitim kalitesi artacaktır. Yeter ki özel sektöre eğitimde daha çok rol verilsin…
Bu yazı Zaman Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.