Kazananı olmayan bir savaş bu. Ne Esed ne muhalifler kazanabilir bu saatten sonra, ne de Türkiye ve müdahale etmeyi düşünen başka ülkeler.
Çünkü artık Suriye’de barış bir mucize… Suriye uzun süreli bir iç savaşın girdabında. Bir taraf galebe çalsa, kazanmış gibi görünse bile çatışmalar, katliamlar ve göç bitmeyecek. Filistin sorunu bağlamında ‘Ortadoğu’da Suriye’siz barış olmaz’ derler ya, artık Suriye’de barış inşa edilmeden Ortadoğu’ya barış gelmeyecek. Yani, daha çok bekleyeceğiz…
Önce mevcut bilançoya bakalım. Mart 2011’den itibaren 100 bini aşkın kişi öldürüldü. 2 milyona yakın Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Şam, Halep dâhil ülkenin her yeri harap olmuş halde. Hizbullah’tan El-Kaide’ye en kanlı örgütler ülkede cirit atıyor.
Bizim tarafa bakarsak… Bir zamanların en tahkim edilmiş sınırı kevgire dönmüş durumda. 3 bin kişilik ‘kaçakçı’ grupları, daha doğrusu ‘savaş lordları’ bölgede istediklerini yapıyorlar.
Halk tedirgin. Sınır kasabaları boşalıyor. Suriye’den açılan ateş sonucu vatandaşlar ölüyor. Reyhanlı’daki bombalı saldırıda 52 kişi hayatını kaybetti. Bölge, adeta ‘no man’s land’ haline geldi. Mültecilerin sayısı 500 bini aştı. Bir kısmı adeta ‘köle işçi’ durumundalar, boğaz tokluğuna çalışıyorlar. Ama Suriye krizi sürdükçe, ki sürecek, bu insanları kimse geri gönderemez. Bölge demografisi hassas. Ani demografik değişikliklerin nasıl sosyal, siyasal sorunlar yarattığı da sır değil.
Suriye krizinin Türkiye’ye taşan merkezi Hatay. Sünni Türklerin yanı sıra Arap ve Alevi vatandaşların yaşadığı bir bölge. Suriye’deki çatışmalar buraya da yansıyor. Yıllardır birlikte yaşayan halk birbirlerine şüpheyle bakmaya başladı. Suriye’de ise çatışma ve katliamlar sürüyor. Kimyasal silaha bile sarıldılar. ‘İyiler’ ve ‘kötüler’in kim olduğunu bilen yok artık, çünkü savaşta ‘iyi’ kalmaz. Bu koşullarda uluslararası bir müdahale sorunu çözer, kaosu bitirir mi?
Türkiye müdahaleden yana, Esed rejiminin değiştirilmesini istiyor. Müdahalenin başaktörü ABD yönetimi ise amaçlarının ‘rejim değişikliği olmadığını’ açıkladı. Müdahale, alandaki güç dengesini değiştirmek için değil, kimyasal kullanıldığından dolayı Esed’e bir ders vermek ve Obama’yı ahlaken temize çıkarmak için yapılacak. Böyle sınırlı bir müdahale, rejimi askerî olarak zayıflatır ama siyaseten güçlendirir. İran ve Hizbullah, Suriye’ye daha güçlü sahip çıkar. ‘Ilımlı’ Ruhani yolun başında radikallere teslim olur. Ayrıca, dış müdahaleden rahatsızlık Arap milliyetçiliğini de canlandırır. Böyle bir durumda Hizbullah’ın ve El-Kaide’nin eylemleri artacaktır. Irak ve Lübnan’da son günlerde artan şiddet bunun bir habercisi zaten. Dahası, bu eylemlerin Türkiye’ye uzanma ihtimali de var. Maalesef Türkiye’nin tümü, özellikle de güney bölgeleri Hizbullah ve El-Kaide’nin büyük çaplı eylemlerine çok açık. Daha geçenlerde sınırda 177 kilo patlayıcı yakalandı. Ya yakalanmayanlar?
Doğrudan savaş da uzak ihtimal değil. Türkiye sınırlı bir uluslararası müdahaleyi yeterli bulmaz veya Suriye’den bir saldırıya uğrarsa fiilen savaşa da girebilir.
Haydi her şey iyi gitti, şöyle veya böyle Esed yıkıldı diyelim. Suriye normale dönecek mi? Hayır. ‘Kazananlar’ yendiklerini katledecek; göç, iç savaş sürecek… Suriye, Şii-Sünni çatışmasının sıcak alanı olarak on yıllarca kanayacak. Hizbullah ve El-Kaide’nin çatışma ve eğitim alanı olacak. Şiddet, nefret kol gezecek… Kısaca, Suriye’de kazanan yok, olmayacak. Türkiye, Esed, muhalifler, bölge ülkeleri, Batı herkes kendini sorgulamalı. Vicdansız siyaset, mesnetsiz hamaset, çılgın düşler, stratejik oyunlar, ilkesiz kariyer hesapları bir ülkeyi mahvetti. Günah hepimizin.
Sadece Suriye değil biz de kaybettik…
Bu yazı Zaman Gazetesi’nde yayınlanmıştır.