Aygan, “En büyük eylemimiz Musa Anter cinayetiydi” diyor. İtirafçı olduktan sonra Cem Ersever’in girişimiyle JİTEM içinde çalışmalarda bulunduğunu açıklıyor. 1 Eylül 1991 tarihinde, Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanı’nın resmi bir yazısıyla “genel idari hizmetler, istihbarat elemanı” sınıfından devlet memurluğuna alındığını belirtiyor. Yeni kimliği ile Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) iştirakçisi de olduğunu anlatıyor.
Aygan kim?
Bir itirafçı…
Anıları 2005 yılında kitaplaştı…
Bu kitaptaki itirafların, 10 yıl önce işlenen cinayet ve gömü yeri iddialarının üzerine giden kimi maktul aileleri oğullarının mezarlarını buldular.
Türkiye’de kimi kurumların, kimi örgütlerin, kimi mercilerin işledikleri vahim suçların, yarattıkları kabul edilemez durumların tek yaptırımı, bu tür eylemleri kamuoyunun öğrenmesi ve bunları kolayca tekrarlanamaz hale getirmesidir.
Bu tür eylemlerin üzerine gidilmesi, ilgili kurumlar tarafından kendilerine yönelik yıpratma faaliyeti olarak değerlendirilir ve sistematik bir örtbas etme mekanizması harekete geçer.
Soruşturmalar, yargılamalar da bugüne kadar sınırlı işlev görmüşlerdir.
Olayların ya da olayların dizisi derinliklerine inmek, adalet üzerinden hak teslim etmek, bu yolla huzuru ve barışı sağlamak söz konusu olmaz. Yargı süreci neredeyse ve kendisine rağmen sınırlı cezalandırmalarla ya da kurumsal suçları münferit kılmakla yetinir. Sonuçta olayları, suçları yaratan yapılar ve aktörler aklanır, meşruiyet kazanır.
Tarih böyle onlarca örnekle doludur.
Devleti her koşulda korumak, devlet faaliyetlerini her koşulda doğrulamak yerleşik zihniyetin temel taşlarından birisini oluşturduğu sürece böyle kalmaya devam edecektir.
Sık söyleriz, yakın tarihteki en yakın örnek Susurluk hadisesidir.
Susurluk aynı zamanda bugündür, Ergenekon’dur.
Ermeni tehciri hemen öncesinde 1913’te çıkan devlet memurin muhakemat kanunu, bir diğer kanunla, devlet sırrı kanunuyla birlikte bu dönemin faillerini de korumuş, hatta parti başkanı olmalarına kadar giden bir meşruiyet kalkanı sağlamıştır.
Kişilerin korunması aslında sistemin ve kurumların korunmasıdır.
Kişilerin kurumlar tarafından korunması, aslında caydırıcılık mekanizmasının işlemesi, “yanacak adamın yakılacak başka adamlara işaret etme ihtimali ve bu silsilenin sistemi kuşatma korkusu”dur.
Susurluk ortada böyle kalmıştır.
Türk kamuoyu JİTEM’in iç yüzünü öğrenememiştir. Türk kamuoyu Cem Ersever’in faaliyetleri ve nasıl öldürüldüğünü, Yeşil’e ne olduğunu bilmemektedir.
JİTEM’le ilgili yüzlerce kanıt, resmi evrak ortada dolaşırken, Yeşil’in telefonla Jandarma birimlerini ve JİTEM’i yüzlerce kere aradığına ilişkin kayıtlar mahkeme dosyalarını doldururken, resmi kurumlar hala böyle bir kurumun olmadığını söylemektedirler.
Buna karşılık Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlerin kol gezdiği, JİTEM’in terör estirdiği günlerden kalan toplu ya da tek tek mezarlar ortaya çıkmaya devam etmektedir.
Sorun KCK da değil, buradadır, bu zihniyettedir.
Yenişafak, 19.10.2010