İnsanlar siyasete niçin girerler? Neden binbir çeşit güçlülüğün içine dalarlar? Hangi motivasyonla dağ-bayır gezer, dur-durak demeden oradan oraya koştururlar? Neden insanlar kapı kapı dolaşır, binlerce kişiyle ilişki kurar ve onların dertlerini dinlerler? Acaba onları birçok kimsenin eleştirilerine, küfürlerine, beddualarına muhatap kılan gözü karalığın ardında yatan nedir? Meşakkatli bir iş olmasına rağmen siyasetin çok sayıda taliplisinin olması neyle açıklanabilir?
Kuşkusuz bu ve benzeri sorulara birçok cevap verilebilir. Mesela, kimilerinin siyasete isim yapmak, şan-şöhret elde etmek için girdiği söylenebilir. Kimileri akçalı beklentilerle bu alana duhul edebilir. Kimileri de tek bir davanın gündemini oluşturmak için bu yükün altına girebilir. Tüm bunların doğruluk payı taşıdığına şüphe yok; ama bunlar siyaset denen işin aslını oluşturmazlar. İşin aslı, iktidardır. Siyaset iktidar olmak için yapılır.
Doğalı da, doğrusu da budur zaten. Zira siyaset, birlikte yaşamayı mümkün kılmak ve bundan doğacak sorunlara çözüm bulmak iddiasını taşır. İnsanlar siyasete kendilerine dair bir söz söylemek için girerler. Onlar diğerlerinden daha iyi fikirlere sahip oldukları kanısındadırlar. Toplumsal yaşamı daha iyi hale getirecek düşünceler kendilerindedir. Başkalarına değil onlara itibar edilmesi halinde karşılaşılan problemlerin kolaylıkla çözülmesi işten bile değildir. Bir gelecek tasavvuru vardır siyasetçilerin. Bunun için halka gider, görüşlerini paylaşır ve onları kendi yanlarına çekmeye çalışırlar. Amaç yeterli derecede itimat kazanmak ve iktidara gelmektir. Çünkü ancak iktidar dümenine geçtiklerinde fikirlerini hayata aktarabileceklerdir.
İktidardan kaçmak
Genel olarak siyasetin doğrusu budur. Ancak bugünlerde Türkiye’de bu doğruyla uyuşmayan tuhaf bir durum yaşanıyor. Tuhaflık iki yönlü: İlki, muhalefet partilerinin adeta iktidardan kaçan bir görüntü sergilemeleridir. Muhalefet partilerinden beklenen iktidara gelmek için çabalamaları iken onlar adeta bunun tersi yönde gayret sarf ediyorlar. İktidara gelmemek için binbir bahanenin ardına sığınıyor, olmayacak hayallerin peşinden koşuyor, kerameti kendinden menkul değerlendirmelere sığınıyorlar. Mesela CHP muhayyel bir bloğun peşinde bir ömür tüketiyor. MHP halkın kendisine muhalefete görevi verdiğini iddia ediyor. HDP ise iktidar topuna girmeye hiç niyetli gözükmüyor.
İkincisi ve daha tuhafı, her bir muhalefet partisinin iktidar için bir diğerini işaret etmesi ve onunla kurulacak bir iktidarın ülke için daha hayırlı olacağını belirtmesidir. Örneğin CHP, AKP ve MHP’nin tabanlarının birbirlerine daha yakın olduğunu ve bu iki partinin koalisyon kurmalarının hem daha muhtemel, hem de daha iyi olacağını söylüyor. MHP, bir AKP-CHP koalisyonun daha isabetli olacağını dillendiriyor. HDP, bir AKP-CHP koalisyonunu tercih ettiğini ve böyle bir koalisyona dışarıdan destek vermeye hazır olduğunu ifade ediyor.
Kaf Dağı’nın ardındaki iktidar
Muhalefet partilerinin kendilerini iktidarın dışında tutmalarına gerekçe olarak birçok neden sıralanabilir. Misal, muhalefet partileri ile AKP arasında seçim döneminde çok sert bir ağız dalaşı yaşandığına, artık tarafların birbirlerine bakacak yüzlerinin olmadığına, tabanlar arasında mesafenin açıldığına değinilebilir. Ya da bunun tamamen taktiksel bir tutum olduğu, partilerin görüşmeler öncesi ellerini yükselttikleri ve pazarlıklara güçlü girmek için böyle davrandıkları da iddia edilebilir.
Muhakkak bu gerekçelerin her biri belli bir derecede geçerli. Ama mevcut hal salt bunlara dayanarak açıklığa kavuşturulamaz. Muhalefetin iktidara bu denli soğuk yaklaşmasını açıklayacak daha derin sebepler olmalı. Bana göre bunlar üç başlık altında toplanabilir:
Birincisi, muhalefetin iktidara hazırlıksız yakalanmasıdır. Muhalefet kendini iktidara hazır hissetmiyor. İktidara asılan ve memleketi idare etmeye hazır olan bir parti daha seçim döneminde kendini belli eder. Bunun için de iktidarın elde edileceğine dair sağlam bir inancın olması gerekir. Bir parti iktidarın bir el atımı mesafesinde olduğuna inanırsa, ona göre çalışır, bütün projelerini de ona göre ayarlar. Oysa seçimden önce bırakın MHP ve HDP’yi, ana-muhalefet CHP’de bile böyle sağlam bir inancın zerresine rastlanmıyordu. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere hiçbir CHP’li iktidar olacaklarına ihtimal vermiyordu. (Nitekim Bekir Coşkun ile olan sohbetinde Kılıçdaroğlu, iktidara dair bir umudunun olmadığını açık bir şekilde ortaya koymuştu.)
CHP’lilerin gözünde iktidar Kaf Dağı’nın ardındaydı. Kendini iktidar namzedi olarak görmeyen CHP her zaman olduğu gibi otomatik bir biçimde muhalefete göre kodlanmıştı. CHP yine muhalefet sıralarını işgal edecek, sırtında yumurta küfesi taşımayacak, elini taşın altına sokmak zorunda kalmayacaktı. Fakat beklenen gerçekleşmedi, CHP’nin –koalisyon yoluyla da olsa- iktidara gelme ihtimali belirdi. İktidar ise, sorumluluk ile eş anlamlı. İktidar olduğunuzda, belli tercihlerde bulunuyor, bunlardan ötürü toplumun bazı kesimleriyle karşı karşıya geliyor ve icraatlardan payınıza düşen eleştirileri alıyorsunuz. Hükümetteyken steril olma, elinizi kirletmeme şansınız yok. Sorumluluğu üstlenmek zorundasınız. Bu, CHP’nin parti olarak uzun süredir tatmadığı bir duygu. Bu nedenle iktidar olma CHP’de bir tereddüde ve korkuya yol açıyor.
Muhalefette olmanın kazancı
İkincisi, muhalefette olmanın daha büyük bir siyasi kazanç sağlayacağının düşünülmesidir. Bu, özellikle MHP ve HDP için geçerli. MHP’ye göre verili şartlarda kurulacak bir koalisyon uzun ömürlü olamaz ve başarısızlıkla neticelenir. Kim arasında kurulursa kurulsun başarısız bir koalisyon ise onu oluşturan partileri yıpratır. Yani MHP, koalisyondaki partilerin oy kaybedeceğini ve bunun kendisine kazanç olarak döneceğini planlıyor. Bu nedenle ısrarla iktidar arayışlarının içinde olmamaya özen gösteriyor ve ilk günden itibaren yerinin “ana-muhalefet” olduğunu deklere ediyor.
HDP ise muhalefette olmanın her koşulda kendisine yarayacağını kanısında. Eğer koalisyon AKP ile MHP arasında kurulursa HDP’nin kullanacağı argüman belli: HDP bunu bir “savaş koalisyonu” olarak etiketleyecek ve böylelikle Kürtlerin oyunu kendisinde konsolide etmeye devam edecek. AKP ile CHP’den müteşekkil bir koalisyonda ise HDP, bir yandan çözüm sürecinde atılacak adımlarda hükümeti destekleyerek “sorumlu ve yapıcı parti” kimliğine bürünecek, diğer yandan da soldaki muhalefet boşluğunu doldurarak etki alanını büyütecek. Dolayısıyla HDP 7 Haziran’daki başarısının kendisine birçok kapı açtığını düşünüyor, bir dönem bunun keyfini sürmek istiyor ve iktidara uzaktan bakmayı tercih ediyor.
Ötekisini kaybetme
Üçüncüsü ve en önemlisi, muhalefetin AKP karşıtı pozisyonlarını kaybetmeden ürkmesidir. AKP’nin üç dönem tek başına iktidarda olması, aslında muhalefete de konforlu bir konum sağlamıştı. AKP hep iktidarda, onlar hep muhalefetteydiler. AKP hem sorumluluk, onlar ise hep eleştiri makamındaydılar. AKP, ortak ötekiydi. Pozisyonlarını AKP karşıtlığı belirliyordu. Çoğu kez siyaset adına AKP’nin durduğu yerin tersini göstermek yetiyordu.
Fakat seçimler meydana yeni bir siyasi harita çıkardı. AKP, tek başına iktidar olma gücünü kaybetti. Bir hükümetin oluşması için artık partilerden birinin AKP ile işbirliği yapması mecburiyeti var. Bu ise hem muhalefette kalacak partiler, hem de koalisyona girecek parti için yeni bir durum. Muhalefettekiler için, artık sadece AKP’ye çakmak yeterli olmayacak.
Hükümet ortağı olacak olan partinin ise iki zorlukla başa çıkması gerekecek: İlki, bu partinin AKP ile ortaklığını tabanına kabul ettirmesi olacak. Bu konuda MHP ile HDP daha rahat, bu partilerin tabanlarını AKP ile ortak hükümet fikrine daha kolay ısındıracak dinamikleri bulunuyor. Ama CHP için bunun epey çetrefilli olacağı açık. İkincisi, diğer iki parti hükümet ortağı olacak olan partiyi eleştiri bombardımanına tutacak. Artık eleştiriler sadece AKP’ye değil, onun ortağına da yönelecek. Ona sürekli AKP karşıtı söylemleri hatırlatılacak, eski ve yeni arasındaki tenakuzlarla köşeye sıkıştırılacak. Bu zorluklar partilerin güzünü korkutuyor.
Şimdi iki ihtimal var: Ya muhalefet partilerinden biri konforlu muhalif pozisyonundan vazgeçecek, eleştirileri göğüsleyecek, sorumluluğu üstlenecek ve hükümete girerek belirsizliğin noktalanmasını sağlayacak. Ya da yeniden bir genel seçime gidilecek. Karar, partilerin.
Serbestiyet, 13.07.2015