Tiflis Notları 3
David Agmashenebeli Caddesi ve Marjanishvili Caddesi, birçok Türk mağazasının ve Türk lokantalarının bulunduğu cadde. Ziraat Bankası’nın da bir şubesi var. Tiflis’e geldiğim ilk hafta Ziraat Bankası’na gitmem gerekti. Bankada işlem biraz uzayınca, İngilizce çıkan gazetelerinden birine baktım, Gürcistan medyasından alacağım ilk izlenim buydu. Anasayfa’dan anons edilen başyazıda, Gürcistan’ın beyin göçünden yakınıyordu başyazar, “benim de öğrencilerimin aralarında olduğu” diye tarif ettiği, yeteneklerini yabancı ülkelere “peşkeş çeken” yurt dışında yaşayan yetenekli gençler için, “malikanenin önündeki paspasın içindeki böcekler gibi, konfor içinde yaşadıklarını sanıyorlar” diyor ve ekliyordu: “bunların hepsinin birden Gürcistan’a geldiğini, ülkeleri için hizmet ettiklerini düşünün lütfen, ülke nerden nereye gider!”. Tam bir Sovyet kafası; Türkiye’nin de yıllarca çektiği, hala kurtulamadığı zihniyet. Sanki o yetenekli insanlar, peşkeş çektikleri yeteneklerini o ülkelerde edinmemişler gibi memleketlerine dönüp yok pahasına sırf memleket hayrına çalışacaklarmış. Sovyetlerin, bilim adamlarını yok pahasına, yüce devrim için zorla çalıştırıp, psikopat devlet başkanının, buz çölünde buğday yetiştirme gibi ütopik saçmalıklarını meşrulaştırmaya çalışmasına alet olması ulvi bir şeymiş gibi… Bu kafa yapısı, zihniyet çok tanıdık bize… Posta yazarı bir yazı yazdı geçenlerde, bu sıralar köfteyi demokratlıkta gördüler herhalde, herkeste bir “dönme” hali söz konusu, bu yazar da kervana katıldı ama yine o sınıfın ağzından duymak güzel bunları, kol kırılır yen içinde kalır mantığından uzaklaşmaları iyi en azından. Bu zihniyetin memlekette devam eden kısmı için, bu yazı iyi bir örnek. (http://bit.ly/rgBchJ)
Bankadan çıktıktan sonra, cadde üzerindeki bir Türk lokantasında yemek yedim. Türk lokantasında çalışan Kürt ustayla bir süre sohbet ettim. Geçtiğimiz hafta bir savaşın üçüncü yıldönümüydü, üç yıl önce Gürcistan ve Rusya arasında bu tarihlerde savaş vardı. Ağustos Savaşı (2008) olarak anılan savaşta, Ruslar Tiflis yakınlarına kadar gelmişlerdi. O gün Rusların şehre ne kadar yaklaştıklarını, patlama seslerini ne kadar yakından duyduklarını anlattı usta.
***
Rusya, hala bir Sovyet rüyası görüyor ve bu rüya bölge üzerinde müthiş bir dış baskı ve “iç sıkıntısı” yaratıyor. Rusya devlet başkanı Medmedev, geçen hafta bir röportajda “kusursuz” bir soğuk savaş retoriğinin çağa uymuş halinin çerçevesini çizdi.(http://bit.ly/pTtPRO) Röportaj sonrasında Gürcistan tarafı gayet iyi, modern çağın soğuk savaş retoriğinin çok önünde olduğunu gösteren bir açıklama yaptı. (http://bit.ly/rhd3VC) Medmedev’in “bu iş Saakaşvili ile olmaz” tavrına karşı da Saakaşvili “röportajın hepsini izlemedim, yapacak başka bir sürü işim var” şeklinde bir açıklamayla, bence gayet şekil bir cevap verdi “kimsenin jeopolitik oyunlarına alet olmak istemiyoruz” dedi. (http://bit.ly/qxbINB)
Saakaşvili, başta bahsettiğim köşe yazısındaki gençlerin bir prototipi gibi, eğitiminin bir kısmını yurt dışında yapmış, kendini geliştirmiş, dünyayı görmüş ve az çok medeniyetin gidiş hattını çözmüş biri. O nedenle Rusya’nın pek işine gelmiyor. Rusya’nın bu Saakaşvili nefretinin temelsiz ve altında hesap yatmayan bir politika olduğu düşünmek saflık olur, Rusya muhtemelen ülkedeki “korkularla yönetme”ye hevesli damarı iyi biliyor ve ona oynuyor. Gürcistan, üç sene öncesinde bir savaş görmüş olmasına rağmen korkularla yönetilen bir ülke izleniminden uzak, geleceğe dönük, heyecanla çabalayan bir görüntüde, bunda “Gül Devrimi” ile devlet başkanı olan Saakaşvili’nin yapısı ve tavrı önemli. Fakat ülke iklimi, korkularla yönetilmeye çok uygun bir yer, nitekim üç yıl önceki savaşın gelişi, Saakaşvili’nin o dönemdeki tutumu, konjonktürel olarak “beş dakkada değişir bütün işler” düsturunu da hesaba katmak gerektiğini gösteriyor. Gürcistan da Türkiye gibi, jeopolitik olarak önemli bir yerde (ben daha jeopolitik olarak önemsiz bir yerde olan bir ülke görmedim ama neyse). Güney Osetya ve Abhazya, bizim Kıbrıs sorunumuzdan daha sıkıntılı bir sorun aslında. Nitekim, modern zamanlarda “ilhak ile sonuçlanabilecek savaş” gördük Güney Osetya yüzünden. Benim neslim için savaş demek, toprak ilhakı ile sonuçlanmayan bir kaos demek ama Rusya 2008’de Gürcistan’a girdiğinde, acaba Rusya Gürcistan’ı ilhak edecek mi, diye düşünmüştük.
Ağustos Savaşı, ülkenin ikliminin bir anda nasıl değişebileceğinin iyi bir örneği. Saakaşvili’nin ABD’nin gazıyla savaşa girdiğini ve ABD tarafından yalnız bırakıldığını ya da toprak bütünlüğünü korumak için bu savaşa girmesi gerektiği gibi yorumlar yapılmış savaş üzerine… Fakat, bu savaş her ne şartta çıkmış olursa olsun, ülkenin, istenildiği takdirde, gayet güzel gündemi bloke edebilecek “çözümsüz” sorunları olduğunu gösteriyor, yeter ki yetkililer, kafayı taksın ve karıştırmak istesinler.
Gürcistan’ın parlamento seçimleri seneye, başkanlık seçimleri ise iki sene sonra. Tüm kazanımlar, Abhazya ve Güney Osetya’ya kafayı takan milliyetçi veya soğuk savaş retoriğine kendini kaptırmış bir yönetim tarafından silinebilir ve bu gelişmeye çalışan ülkeyi henüz medeni dünyanın nimetlerini göremeden bir soğuk savaş uydusu haline getirebilir. Rusya için de ideal olan bu aslında, AB ile ilişkilerini geliştirmiş, refahını yükseltmiş ve siyaseten istikrarlı bir Gürcistan, Rusya için iyi bir seçenek değil.
***
Gürcistan’ın da kendine özgü şartları var, jeopolitik konumundan doğan çıkmazları, çözümsüzlükleri var. AB üyeliği konusunda, ilk yazımda (http://bit.ly/nZzzeS)bizden önce üye olacaklarını söylemiştim ve nedenlerini kendimce sıralamıştım. Ancak Gürcistan’ın Türkiye ile sorunlar açısından çok benzeyen özellikleri, ister istemez bütün kazanımlarını konjonktürel olarak bir haftada kaybedebileceği ihtimalini göz önünde tutmak gerektiğini gösteriyor.
Kıbrıs sorunu nasıl bizim AB maceramızı kilitlediyse, Gürcistan’ın da başına aynı şey gelebilir. Mesele tam anlamıyla zihniyet. Jeopolitik konum, stratejik durum ne olursa olsun, zihniyet onu handikap haline de getirebilir, bir zıplama tahtası haline de getirebilir. Türkiye’nin sahip olduğu bütün saçma handikaplara Gürcistan da sahip, Türkiye bazı şeyleri aştığı için epey yol aldı, Gürcistan bunları daha yeni fark ediyor. Aynı şekilde Türkiye bazı şeyleri hala göremediği için bazı alanlarda yerinde sayıyor, Gürcistan ise Türkiye’nin göremediklerini fark ettiği için hızla yol alıyor.
Sözün özü, Türkiye’nin jeopolitik konumundan ve önemli bir coğrafyada bulunmasından kaynaklanan kendine has sorunları, sandığımız kadar kendine has değil. Gürcistan da jeopolitik olarak kendine göre çok önemli bir konumda ve kendine has sorunları var. Muhtemelen Papua Yeni Gine de çok önemli bir jeopolitik konumu haizdir ve kendine has sorunları vardır, ABD de çok önemli bir jeopolitik konuma sahip ve kendine has sorunları var.
Mesele zihniyet. Zihniyet sakatsa, konum da sorun da hikaye…