TSK İç Hizmet Kanununun 35. Maddesinin Değiştirilmesi Meselesi
Türkiye”de 04.01.1961 Tarih ve 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesinin değiştirilmesi meselesi arada bir gündeme gelir; konu bir müddet tartışılır, daha sonra da gündemden düşer. Son günlerde bu maddenin değiştirilmesi konusu tekrardan gündeme geldi. Bir yandan hükümet, diğer yandan ana muhalefet partisi CHP, bu maddenin değiştirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta bir önceki yasama döneminde, CHP, bu maddenin değiştirilmesi yönünde, mevcut hükmü çok daha gerileten bir değişiklik önerisi bile getirmişti.
Peki, bu tartışmalardan bir netice ortaya çıkar mı; yani TBMM”nin 1 Ekimde toplanmasından sonra konu TBMM gündemine gelerek gerekli değişiklikler yapılır mı? Bunu gelecek gösterir. Ama şunu söylemek mümkündür ki, ülkemizde bu maddenin değişmesi için lüzumlu ortam ilk defa bu kadar olgunlaşmıştır.
Gelelim bu maddenin neyi içerdiğine ve niçin değiştirilmesi gerektiği meselesine.
Benim kanaatimce de bu maddenin değiştirilmesi gerekmektedir.
Önce bu maddede neler yazılmaktadır ona bakalım:
“Silahlı kuvvetlerin vazifesi, Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır”.
Bu hüküm, 27 Mayıs askeri yönetiminin ürünüdür, bu dönemde kanuni hüküm haline getirilmiştir. Bu vesileyle demokratik siyasi iradenin ürünü bir kanun hükmü değildir.
Diğer yandan, bu hüküm esasen askerlere askeri darbe yapma yetkisi vermez. Ama askerler, 12 Mart 1971 muhtırasında da, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde de, 28 Şubat Post-modern darbesinde, 27 Nisan E-Muhtırasında da, askerler hep bu maddeye dayanarak siyasi hayata müdahale etmişlerdir. Bir kısmında sivil demokratik yönetime son verilirken, bir kısmında da sivil yönetim kuşatma altına alınarak yarı-askeri bir yönetim ortaya çıkarılmıştır.
Bütün bunlar şunu göstermektedir ki, askerler bu maddeye istinaden durumdan vazife çıkarmakta; bu yolla anayasal düzene son vermekte ya da anayasal düzenin demokratik niteliği yaralanarak militer bir yönetim ortaya çıkarılmaktadır.
İşin aslına bakılacak olursa, bu yapılanların tamamı TCK hükümleri bağlamında birer suçtur. Nitekim 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde gerçekleştirilen ve başarısız bir şekilde neticelenen birinci darbe teşebbüsünde emekliye sevk edilen, ikincisinde yargılanıp idam edilen Talat Aydemir ve Fethi Gürcan ekibinin yaptıkları da suç idi. Bu fiilleri suç sayan TCK hükümleri bu kişiler hakkında tatbik edildi ve cezalandırıldılar. Oysa bu kişiler de bu meşhur maddeye istinaden darbe teşebbüsünde bulunmuşlardı. 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül darbesinin Talat Aydemir ve ekibinin yaptıklarından hiçbir farkı yoktur. Ama buna rağmen Aydemir ve ekibi yargılanırken diğerlerine bir şey olmamıştır. Dolayısıyla askerlerin baskın oldukları dönemlerde bu yaptıkları yanlarında kalmaya devam etmiştir.
Meseleyi 12 Eylül askeri darbesini yapanlar için ele almak gerekirse, bu kişiler hakkında yaklaşık 30 yıl hiçbir şey yapılmamıştır. Aradan 30 yıl geçtikten sonra darbeciler hakkında Cumhuriyet Savcılığı tarafından adli soruşturma başlatılmış, Darbeci lider Kenan Evren”in ifadesi alınmıştır. Bu soruşturmanın neticesi ne olur, zamanaşımı bahane edilerek rafa mı kaldırılır ya da 35. maddenin dayanak teşkil etmesi gerekçesi haklı mı bulunur, yoksa hiçbirisi yapılmayarak bu kişiler cezalandırılır mı? Bunu gelecek gösterir. Ama şunu ifade etmek gerekirse, bu kişiler hakkında adli soruşturmanın açılması bile, bu fiillerin suç teşkil ettiğini göstermektedir.
Gelelim son zamanlarda yürütülmekte olan yargılamalara. Ayışığı, Yakamoz, Eldiven olarak adlandırılan darbe teşebbüslerinde bulundukları iddia edilenlerin yaptıkları da aslında aynıdır. Yine İnternet Andıcı davasında sözü edilen ve suç teşkil eden davranışların kaynağına da 35. madde konuşlandırılmaktadır.
Diğer yandan TSK İç Hizmet Kanununda bu hüküm mevcut olmadığı halde darbe yapan 27 Mayıs yöneticileri hakkında ise hiçbir yargısal işlem yapılmış değildir.
O zaman bu da göstermektedir ki, darbe yapmak için öyle 35. maddeye falan lüzum yoktur. Hangi komuta kademesinde olursa olsun hiç fark etmeksizin, bazı komutanlar şayet Cumhuriyetin tehlikede olduğunu düşünüyorlarsa, derhal harekete geçebilmektedirler.
O zaman şöyle bir manzara ortaya çıkmaktadır:
Bu 35. madde öyle bir hükümdür ki, bir kısım askerler, bu hükme istinaden darbe yaptıkları, yapmaya teşebbüs ettikleri, sivil iradeye müdahale ederek onu ifsat ettikleri halde, bunlar baskın oldukları için bu kişilere hiçbir şey yapılamamıştır. Bazıları hakkında da yargılama yapılmakta, bu yargılama neticesinde cezai yaptırımlara maruz bırakılmaktadır.
O zaman yapılması gereken bu maddenin değiştirilmesidir.
Ama bu değişiklik öyle bir değişiklik olabilir ki, mevcut metinden daha beter hale gelebilir, hatta dolaylı olarak öylesine bir ifade kullanılır ki, açıkça ifade edilmese de, manasından darbeyi meşru hale getiren bir hüküm ortaya çıkabilir.
O zaman yapılması gerekli değişikliğin içeriğinin özenle ve dikkatlice belirlenmesi gerekir. Benim bu konudaki önerim şu şekildedir:
“Silahlı kuvvetlerin vazifesi Türk yurdunu harice karşı korumaktır”.
Peki, TSK”nin dâhili güvenliğin sağlanması konusunda hiç mi katkısı olmayacaktır?
Bu sorunun cevabı evettir. Ama bu konunun çok açık ve net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Dahası bu konu 35. maddede değil, diğer kanunlarda ya da hükümlerde belirtilmesi gerekir. Diğer yandan bu yönde bir görevin, iç güvenliğin, asıl vazifesi iç güvenliği sağlamak olan emniyet birimleri vasıtasıyla sağlanamadığı hallerde, İçişleri Bakanlığı ya da Valilerin talebine bağlı olarak yapılması gerekir. Askerle, bu usule uyularak yapılan talep halinde, iç güvenliğin sağlanmasına katkı sağlarken, inisiyatifin mutlaka İçişleri Bakanı ya da valililerde olması gerekir. Bu vesileyle, askerler kendiliğinden hareketle iç güvenliğe müdahil olmamalı, iç güvenliğe ilişkin kararların alınmasında belirleyici yönde rol oynamamalıdır.
Darbe, müdahale ya da bir başka şekilde gerçekleştirilen fiillerin suç teşkil ettiğinin, bu kişilerin derhal görevine son verilmesi gerektiğinin, askerlerin görevlerinin nerede başlayıp nerede bittiğinin, Kanunlarda çok açık ve net bir şekilde ifade edilmesi de gerekir.
Bütün bunların demokrasi için güvence teşkil edebilmesi için, her şeyden önce darbeci yönelimlerin toplumsal, siyasi, bürokratik, aydın vb. destekleyici kaynaklarının da ortadan kalkması gerekir.
Ayrıca, bu yönde yönelimlerde bulunanlar hakkında derhal yargısal işlem başlatılmalı, kesin kes görevlerinde bırakılmamalıdır.
Bütün bunların bir arada gerçekleşmesi halinde, 35. maddenin değiştirilmesi gerçek manada anlamlı olabilir. Aksi takdirde, fuzuli bir iş yapmaktan öte bir anlam taşımaz.
Stratejikboyut, 10.08.2011