Türkiye son yıllarda güvenlik merkezli dış politikanın ağırlığını azaltmaya, bölgesel entegrasyonun sunduğu fırsatlara daha yakından bakmaya başladı. Fakat hâlâ gözümüzün önünde durup da yeterince konuşmadığımız bir başlık var: Suriye, Irak ve İran’daki Kürtlerle geliştirilecek güçlü ilişkilerin, Türkiye’nin hem demokrasisine hem de ekonomisine sağlayacağı devrim niteliğindeki katkılar. Bu mesele, duygusal ve tarihsel tortularla yüklü olduğu için yıllarca “güvenlik” dosyasına hapsedildi. Oysa bugün bölgenin gerçek fotoğrafına bakınca görüyoruz ki bu ülkelerdeki Kürtlerle pozitif diplomasi, Türkiye’nin elindeki en stratejik yatırım araçlarından biri hâline geldi. Üstelik bu sadece dış politika kazanımı değil; içeride demokrasi, hukuk devleti ve ekonomik kalkınma eksenlerini doğrudan güçlendiren çok boyutlu bir fırsat.
Türkiye’nin komşu ülkelerdeki Kürtlerle kuracağı iyi ilişkiler, kendi içindeki demokratik konsolidasyonla doğrudan bağlantılıdır. Çünkü demokratik sistemler, çevre coğrafyadan beslenir. Nasıl ki AB üyeliği Türkiye’nin hukuk reformlarını teşvik etmişse, Kürtlerle pozitif ilişki de benzer bir demokratik ivme yaratabilir. Suriye ve Irak Kürtleri, bölgede nispeten kurumsal yapılar oluşturmuş, seçim deneyimi edinmiş, yerel yönetimleri güçlendirmiş topluluklardır. Bu yapılarla yakın temas, Türkiye’de gerek yerel yönetim reformlarını, gerekse kimlik temelli siyasetin normalleşmesini besler. Ayrıca iyi ilişkiler, iç politikayı zehirleyen “güvenlik-demokrasi ikilemi”ni de kırar. Çünkü dışarıdaki dengeli ilişkiler, içerideki tansiyonu düşürür; tansiyon düştükçe demokrasi güçlenir. Terörün sosyolojik tabanını zayıflatan en etkili hamle, dış politika ile iç siyasetin uyumlu şekilde yürütüldüğü barışçı bir dönemdir.
Kürt Koridoru Değil, Kürt Ortaklığı
Jeoekonominin yeni kuralı basit: Komşunla iyiysen kazanırsın, kötüysen ödersin. Suriye ve Irak Kürt bölgeleri, Türkiye’nin güneyinde devasa bir ekonomik hinterlant oluşturuyor. Türkiye bugün bu pazarlarda zaten etki sahibi; ancak potansiyelin yalnızca üçte birini değerlendirebiliyor. Bunun sebebi basit: Güvenlik riskleri, siyasî dalgalanmalar ve diplomatik kırılganlıklar ticareti sınırlıyor. Oysa iyi ilişkiler şu anlamlara geliyor:
1. Türkiye için yeni bir 30 milyar dolarlık pazar
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) tek başına Türkiye’nin toplam ihracatında yıllarca ilk beş ülke arasında yer aldı. Suriye’nin kuzeyi yeniden yapılanıyor; inşaat, enerji, altyapı ve tarımda Türkiye’nin sağlayabileceği katkı çok büyük. İyi ilişki, bu pazarların kontrollü, güvenli ve sürdürülebilir şekilde Türkiye’ye bağlanması demektir.

2. Enerji koridorlarının kilidi Türkiye’nin eline geçer
Kuzey Irak petrolü ve doğalgazı hâlâ dünyanın iştah kabartan rezervleri arasında. Kürtlerle kurulacak stratejik işbirliği: Enerji arz güvenliğini artırır, Türkiye’nin enerji maliyetlerini düşürür ve Türkiye’nin enerjideki transit ülke rolünü güçlendirir. Bu sadece ekonomi değil, jeopolitik güç çarpanıdır.
3. Orta Anadolu ve Güneydoğu için yeni kalkınma dalgası
Mardin’den Gaziantep’e, Diyarbakır’dan Van’a kadar bütün bölge, Kürt bölgeleriyle ekonomik entegrasyonun doğal kazananı olur. Sınır ticareti, lojistik koridorlar, tarım sanayi, tekstil kümelenmeleri ve enerji hattı yatırımları doğrudan canlanır. Bugün Doğu ve Güneydoğu’nun ihtiyacı güvenlik değil; büyük ölçekli ekonomik entegrasyondur. Kürtlerle iyi ilişki işte bu kapıları açar.
Kürt Kartı Değil, Kürt Gerçeği
Türkiye’nin bölgedeki Kürtlerle ilişkisini jeopolitik bir “kart” olarak değil, uzun vadeli bir gerçeklik olarak ele alması gerekiyor. Çünkü sınırlar değişebilir, ittifaklar dönüşebilir, hükümetler değişebilir; fakat toplumlar ve coğrafyalar kalıcıdır. Suriye ve Irak’ın geleceğinde Kürtlerin belirleyici bir rolü olacak. İran’da uzun vadede sosyopolitik dönüşüm yaşanması halinde Kürt nüfusun demokratik talepleri daha görünür hâle gelecek. Türkiye ise bu fotoğrafta istikrar üreten ülke olmak zorunda. Bu nedenle Türkiye’nin Kürtlerle olumlu ilişki tesis etmesi, sadece “iyi komşuluk” değil, bölgesel düzen kurucu vizyonun gereğidir.
Güvenlikten Kalkınmaya Geçiş için Fırsat
Türkiye uzun yıllar PKK terörünün oluşturduğu tehditle boğuştu. Bu doğru. Fakat bugün terörün silahlı kapasitesi ciddi ölçüde zayıflamışken, risklerin yerini fırsatlar doldurmaya başlıyor. Suriye’de normalleşme gündemde, Irak’ta Bağdat ve Erbil yakınlaşması ivme kazanıyor, İran’ın iç dengeleri önümüzdeki on yılda büyük değişimlere gebe. Bu ortamda Türkiye, Kürtlerle “çatışma-siyaset” ikilemini aşabilir ve “işbirliği-demokrasi” denklemine geçebilir. Bunun kazananı Türkiye olur: Ekonomi olur. Demokrasi olur. Devlet olur. Toplum olur.
Bu bölge, duvarların değil köprülerin kazandırdığı bir coğrafya. Türkiye’nin demokrasi kalitesi, sınır ötesi Kürtlerle kuracağı sağlıklı ilişkilerden doğrudan besleniyor. Ekonomisi, milyonlarca insanlık bu havzaya dönük ticaret ve enerji entegrasyonu ile güçleniyor. Jeopolitiği, etnik gerginlik yerine bölgesel ortaklık üreten bir vizyonla büyüyor. Gerçek şu ki: Kürtlerle kurulan her iyi ilişki, Türkiye’nin geleceğine yazılmış bir yatırım; her kötü ilişki ise ekonomik ve siyasi maliyetin artması demektir. Türkiye bunu anlayacak olgunluğa sahip. Artık mesele, bu olgunluğu cesur bir politik vizyona dönüştürmekte.

