Zehirli Kalkınma mı, Temiz Gelecek mi?

Ekonomik büyüme denince akla önce rakamlar gelir: Büyüme oranları, ihracat grafikleri, sanayi üretimi. Fakat bu rakamların arkasında görünmeyen ama gittikçe büyüyen başka bir tablo daha var: Kirlenen hava, zehirlenen topraklar, kuruyan nehirler ve kaybolan canlı türleri. Türkiye’de bu görünmeyen bedeli en iyi anlatan örneklerden biri Kazdağları’dır. Altın madeni aramak için binlerce ağaç kesildi, dağların bağrına siyanürle işleyen bir ekonomi modeli kuruldu. Bu model birkaç yıl için iş ve gelir sağladı. Ama geride kalan ne oldu? Tahrip edilmiş bir ekosistem, bozulan yeraltı su kaynakları ve toplumun bölünmüş vicdanı. Benzer bir trajedi, Ergene Nehri’nde yaşanıyor. Sanayi bölgelerinden arıtılmadan salınan kimyasal atıklarla adeta “zehir nehri”ne dönüşen Ergene, Trakya’nın bereketli topraklarını kurutmakla kalmadı, insan sağlığını da tehdit eder hale geldi.Bütün bu örnekler bize şunu söylüyor: Ekonomik kalkınma adına doğaya verilen her zarar, er ya da geç ekonomiyi de vurur. Çünkü doğa, kredi vermez ama faizi çok yüksek bir borç tahsil eder.

Peki çözüm nedir?

Burada meseleyi duygusallıktan çıkarıp gerçekçi bir çerçeveye oturtmalıyız. Evet, enerjiye ihtiyacımız var. Evet, sanayiye, üretime, rekabete ihtiyacımız var. Ama bu ihtiyaçlarımız bizi gözümüz kapalı tercihlere sürüklememeli. Bu noktada nükleer enerji konusu da dikkatle değerlendirilmelidir. Bugün dünyada karbon salımını azaltmak isteyen ülkeler nükleer seçeneği masadan kaldırmıyor. Çünkü güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklar önemli olsa da, baz yükü karşılamak için henüz yeterli değil. Nükleer enerji, doğru bir planlama ve yüksek güvenlik önlemleriyle, çevreyi en az kirleten enerji kaynaklarından biri olabilir. Fransa elektriğinin yaklaşık %70’ini nükleerle karşılıyor; karbon salımı Avrupa’da en düşük ülkelerden biri. Dolayısıyla Türkiye’nin Akkuyu gibi projelere yönelmesi anlaşılırdır. Ancak burada kritik bir çizgi var: Çevreyi koruma refleksini kaybetmeden nükleer yatırımlar yapılmalı. Bu teknolojiler sadece enerji üretmek için değil, aynı zamanda çevresel sorumlulukla entegre edilmiş politikalarla hayata geçirilmelidir. Nükleer atık yönetimi, afet senaryoları, şeffaflık, denetim ve yerel halkın bilgilendirilmesi gibi konular kesinlikle göz ardı edilemez. Yeni bir kalkınma paradigmasına ihtiyacımız var. Güneşten enerji üretmek, atık suyu yeniden değerlendirmek, sanayide temiz üretim tekniklerini yaygınlaştırmak ve evet, gerekli yerlerde güvenli nükleer santralleri kurmak… Tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde Türkiye’yi hem enerji açısından bağımsız kılar hem de çevresel sorumlulukla büyüyen bir ülke haline getirir. Artık bir tercihte bulunmalıyız. Ya kısa vadeli kazançlar için doğayı feda edeceğiz, ya da uzun vadeli sürdürülebilirlik için şimdiden sorumluluk alacağız. Geleceğin ekonomisi, sadece ne kadar çok ürettiğinizle değil, ne kadar az kirlettiğinizle de ölçülecek.

Unutmayalım: Ekonomik büyüme, doğanın düşmanı olmak zorunda değil. Mesele, doğru olanı seçmekte.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et