Ütopyasını kaybedince kendisini ırkçılığa veren biri benim için yine Sabetaycı demiş.
Ben de yine “öyleyim” veya “değilim” demeyip, daha önce verdiğim cevabı vereceğim:
Siz nasyonel sosyalistlerle bizim aramızdaki asıl fark ideolojik değil ahlakidir.
***
Elbette onun sözünü kaale almaya değmez. Yani ele alacağım konu başka.
Bazen siyasi kavgada bilerek cevap vermezsiniz.
Çünkü sizin hiç kullanamayacağınız, kendinizi en baştan bilinçli bir biçimde mahrum bıraktığınız araçlar vardır.
Karşıtlarınız da bunu bilir ve bunu “avantaj” sayar.
Örneğin biri etnik kökeninizi, dininizi, mezhebinizi veya başka bir özelliğinizi suçlama konusu yaptığında, mesela size Sabetaycı dediğinde, önünüzde iki seçenek vardır:
Eğer söylediği doğruysa ve siz bunu kabul ederseniz, artık birilerinin sizi sürekli şartlı okumalarına da izin vermiş olacaksınız demektir. Artık birileri sürekli yazıp çizdiklerinizi, belki hiç alakası olmamasına rağmen o kimliğinizle ilişkili görecektir.
Eğer söylediği yanlışsa ve siz bunu yalanlarsanız, bu kez de suçlama konusu yapılan kimliği taşıyan insanları rencide edebilirsiniz (Bu, Canan Arıtmanları yanlışlamaktan daha önemlidir).
Siyasette araç ayrımı yapmayan o kişi basit bir hesap yapar:
Söz konusu suçlamayı onaylarsanız sizi damgalamayı başaracak; yalanlarsanız sizi kendisiyle aynı ahlaki zemine çekebilecektir.
Doğru veya yanlış demez, beklediği cevabı vermezseniz, bu durumda da aşağı yukarı ilk seçenekteki gibi bir sonuç ortaya çıkacak, “cevap vermiyorsa var bişeyler” diyenler olacaktır.
Her üç durumda da o “kazanacaktır”.
Ama siyasette sizi bağlayan bazı üstün değerleriniz varsa, bu sonuca katlanmaya zaten hazırsınız demektir.
***
Ben kimseyi soyundan sopundan dolayı suçlamam.
Türk kökenli olmakla Rum, Ermeni veya Yahudi kökenli olmak arasında benim için zerre kadar, hatta o ayrımcı ittihatçıların vicdanı kadar dahi fark yoktur. Kimileri öyle söyler ama fark görür. Ama bilen bilir, benim için gerçekten yoktur. İsteyen yazılarımı Yahudi diye okusun, isteyen Ermeni, Türk veya Roman diye.
Dolayısıyla kızdığım için falan yazmıyorum. Sadece şu an bu ülkede yaşanan temel ayrım ve mücadelenin, siyasi bir mücadeleden öte -darbecisi, cuntacısı, Ergenekoncusuyla- aslında kötülüğe karşı verdiğimiz bir mücadele olduğunu gösterdiği için yazıyorum.
Malum, eğer kesin inançlılardan değilseniz, bazen sahip olduğunuz siyasi fikirlerden kuşku duyabilir, bulunduğunuz yeri sorgulayabilirsiniz. Ama mutlaka kötülük ortaya çıkıp, size doğru tarafta olduğunuzu hatırlatır. O zaman durduğunuz yerde ayağınız daha sağlam basar ve kararlılığınız artar.
***
İktidardan başka hiçbir şeyle tatmin olamayan bir ittihatçı için siyasi mücadelede kullanılmayacak araç yoktur. Ama sadece ittihatçı siyasete değil, ittihatçı ahlaka ve zihniyete de muhalifseniz elbette vardır.
Hatta o hiçbir zaman anlamaz ama, siyasi mücadelenin kendisi dahi asıl değildir.
Şimdi değilse ne zaman?
Dursun Çiçek’in adeta nazlanarak gittiği mahkemede, kendisine isnat edilen suçun vahametine rağmen tahliyesi, bu ülkenin kaderini belirleyecek davanın geleceğine ilişkin kaygıları artırdı.
Bu sonucun ortaya çıkmasını, bütün yaşananlara rağmen genelkurmay başkanının görevden alınmamış olmasının yargı üzerindeki baskı etkisi olarak okumak mümkün.
Siyasi mülahazalarla genelkurmay başkanının görevden alınmasına itiraz edenler, böyle giderse olacakları görüyorlar mı?
Star, 17.11.2009