“Bir kitap okudum hayatım değişti” sözünü zaman zaman işitiriz. Bir kitap bir insanın hayatını gerçekten değiştirebilir mi bilmem. Belki de bu konuda bir hükme ulaşabilmek için ampirik araştırmalar yapılması lâzım. Bununla beraber, her okuyan insanın hayatında onu derinlemesine etkileyen, hayata ve dünyaya bakışının şekillenmesinde büyük rol oynayan kitaplar vardır. Kendi hesabıma bu tür birkaç kitaptan söz edebilirim. Bu kitapların sonuncusu bu yazının konusu: Londra Üniversitesi profesörlerinden Mark Pennington tarafından kaleme alınan ve tarafımdan Türkçeleştirilen Sağlam Politik Ekonomi (Liberte Yayınları, www.liberte.com.tr).
Politik ekonomi bir melez disiplin. Başka bir deyişle interdisipliner bir dal. Bundan dolayı olsa gerek çok zevkli bir çalışma alanı. Sanıyorum ki sosyal düşünce dünyasındaki en zevkli ve öğretici iki saha siyaset felsefesi ve politik ekonomi. Politik ekonomi iktisat, sosyoloji, tarih, hukuk, psikoloji, felsefe gibi dallardan yararlanıyor. İnsanların iktisadî davranışlarından kamu politikalarına uzanan bir çizgide başarılı ekonomik modellerin, kurumsal çerçevelerin neler olduğunu araştırıyor.
Mark Pennington tanınmış bir klasik liberal. Politik ekonomi ve kamu politikası hocası. Kitabı uzun, meşakkatli bir çabanın ürünü. Bazı yazarlara göre -ki ben de öyle düşünüyorum- büyük filozof F. A. Hayek”in “Özgürlüğün Anayasası” (1960″ta yayımlandı, Türkçesi Yusuf Ziya Çelikkaya, BigBang Yayınları) adlı klasik eserinden bu yana kaleme alınmış en mühim politik ekonomi kitabı. Kitabı sabırla okuyan herkesin aynı kanaate ulaşacağını sanıyorum.
Pennington”ın işaret ettiği üzere, iktisadî olanlar dâhil tüm insan davranışları bir kurumsal çerçeve içinde cereyan eder. Dolayısıyla, politik iktisatçının yapması gereken, hangi kurumsal çerçevenin en kötü şartlar altında bile en iyi sonucu vereceğini araştırmaktır. Bu araştırmayı yaparken hesaba katılması gereken iki faktör vardır: Bunların ilki bilgi problemidir, ikincisi insanların şahsî çıkar için hareket etmeleridir veya böyle yapmaları ihtimâlidir.
İnsanların bilişsel kapasitesi sınırlıdır. Bu değiştirilemez bir insanî durumdur. Bu yüzden en zeki insanlar bile içinde yaşadıkları toplum hakkında nispî bir bilgisizlik içindedir. Pennington”ın dediği gibi, “Bu yüzden, sağlam müesseseler insanların doğrudan doğruya farkında olmadıkları şartlara adapte olmalarına izin vermeli ve “sınırlı rasyonalite” şartları içinde onları hatalardan ders almaya ve zamanla kararlarının kalitesini geliştirmeye muktedir kılmalıdır.”
İnsanlar genellikle kişisel çıkarlarına göre hareket ederler. Bu tespiti biraz yumuşatarak söylersek, insanların kişisel çıkarlarına uygun davranma ihtimâli hayli kuvvetlidir. Bu şu demektir: Ekonomik aktörler iktisadî davranışlarında bir “ortak iyi”den veya “kamu yararı”ndan ziyade kendi özgül gayelerini takip edecek şekilde davranabilirler. Şöyle söyleyeyim: İnsanların öz-çıkarları doğrultusunda hareket etmesi kural, tersini yapması istisnadır. Herkes kendi nefsinde test ederek bunun doğru olduğu sonucuna ulaşabilir. O zaman, iyi bir ekonomik kurumsal çerçeve insanları toplumsal yarar sağlayacak şekilde davranmaya itebilmelidir. Başka bir deyişle, ekonomik aktörlere öyle müşevvikler sağlamalıdır ki, aktörler, diğer insanların yararına olacak şekilde davransın. Eğer uygun bir kurumsal çerçeve yoksa kişisel çıkar arayışındaki davranışlar toplumsal hayatın çökmesine sebep olabilir. Uygun kurumsal çerçeve ise kişisel çıkara yönelik eylemleri toplumsal yararın motoruna çevirir.
Bu iki durum, yani insanın bilişsel sınırlılığı ve insanın kişisel çıkarını önemsemesi birer değer yargısı değildir, insanî durumun ta kendisidir. Dolayısıyla, her ekonomik model bunları veri alarak yola çıkmak zorundadır. Böyle yapmazsa işlerliği olmayan ekonomik politika önerilerine vücut vermesi ve bu politikaların yoksulluk, adâletsizlik, çatışma ve çöküş üretmesi kaçınılmazdır.
Penninton”a göre mükemmel olmayan ama zaten hiçbiri mükemmel olmayan mevcut alternatifler arasında en iyisi olan ekonomik model klasik liberal ekonomik modeldir. Buna piyasanın alabildiğine geniş olduğu, ekonomide devletin olabildiğince az yer aldığı model de diyebiliriz. Bu modelin, alternatifi olan tüm devletçi, müdahaleci ve iri devletçi modellerden çok daha üstün olduğu hem teorik olarak gösterilebilir hem de ampirik olarak ispatlanmıştır. Bu modelde devlet
minimal olacak ve insanların yeni denemelere, tecrübelere girişmesinin önü kapatılmayacaktır.
Şüphesiz, bu yaklaşımı kabul etmeyen ve çeşitli şekillerde eleştiren birçok akım var. Çevreciler, feministler, fark politikası taraftarları, sosyal demokratlar, sosyalistler, piyasa başarısızlığı teorisyenleri, yeni piyasa başarısızlığı teorisyenleri, Amerikan liberalleri, komüniteryenler, piyasa karşıtı muhafazakârlar akla ilk gelenler. Pennington kitabında yeni bir teori geliştirmiyor, iktisat ve siyaset teorisine orijinal bir katkıda bulunmuyor, ancak, zaten var olan malzemeyi muazzam bir maharetle kullanarak bütün bu akımların, ekollerin klasik liberal kamu politikalarına yönelik eleştirilerini etkili şekilde cevaplıyor, daha doğrusu darmadağın ediyor. O kadar ki, klasik liberal politik ekonominin muarızlarının bu cevapların altından kalkması bana göre imkânsız. Keşke Pennington”ın eleştirdiği yaklaşımlara mensup yazarlar, akademisyenler Pennington”a reddiye yazsa da durumu görsek.
Sıcak olaylara ve yüksek gerilime alışkın ülkemizde biraz soluklanıp nefes almak ve temel insanî problemlere derinlemesine bakmak için yol ve fırsat arayanlara bu kitabı hararetle tavsiye ederim.
25.10.2014, Yeni Şafak